|
 |
Burada Büyük Usta Azaflı Mikayıl a yer vermek istedim. Azerbaycanın yetiştirdiği bu dünyanın
en büyük ozanlarından sayılan ustayı çoğumuz Rahmetli Sabri ŞİMŞEKOĞLU nun türkülerinden
tanırız.
Goca Gartal,
Ağarmaynan Ay Saçlarım,
Sebrim Tükenipdir Sebreylemekten,
Meni belalara gibi birçok türküsünü elbette dinlemişsinizdir.
Allah Rahmet eylesin Azaflı
|
 |
AZAFLI NIN HAYATI
Mikayıl Azaflı, Azerbaycanın Gence Şehrinin Tovuz İlçesinin Azaflı Köyünde 21 Mart 1924 tarihinde
dünyaya gelmiştir. Adı Mikayıl, Soyadı ZEYNELOV, baba adı Cebbar dır.
Bir şiirinde kendisini şöyle tanıtmaktadır
Aslım Azerbaycan, zerli hamayıl,
Mahalım Tovuz du dağlara mayıl,
Kentim Azaflı dı adım Mikayıl
Tahallüs Azaflı olan deyirler.
Aşık Esat ve Aşık Yusuf tan dersler almıştır. Aşıklık sanatına küçük
yaşlarda başlamıştır. 12 Ekim 1990 da vefat etmiştir.
Hakkında bir çok araştırmalar yapılmış, kitaplar yazılmış,hayatı ve eserleri
üniversitelerde ders olarak verilmiştir. Dünya tarihindeki en büyük halk ozanlarından biri olarak tanımlanır.
Kızları Gülara ve Dilara da aşıklık sanatı ile ilgilenmiş ve başarılı eserler
vermiştir.
BÜLBÜL
Men hesteye bir haber ver,
Açılıp mı yaz ay bülbül,
Sirrim çohdu goy söylüyüm,
Gelem getir yaz ay bülbül.
Gızılgüller yetişir mi,
Gölde sona ürküşür mü,
Semalarda ötüşür mü,
Ördek,durna, gaz ay bülbül.
El köçür mü dağ serine,
Gelir mi aran yerine,
Benövşeler birbirine,
Eyliyir mi naz ay bülbül.
Azaflı, tek yanma odda,
Neşe çohdur bu heyatta,
O çekdiyin nale altda,
Yandım,oldum köz ay bülbül.
AZAFLI MİKAYIL
Meni belalara gerg eden bilsen,
Sen deme, öz dostum,gardaşım imiş,
Gözlerimi tutan başımı kesen,
Sen deme, eloğlum, sirdaşım imiş.
Bir afat düz yoldan gaytarır meni,
Ele bil dünyamdan goparır meni,
Gördüm bir daşgın sel aparır meni,
Sen deme, özümün gözyaşım imiş.
Azaflı, o zalım zulma nur deyir,
Deyalar üstünde saray gur deyir,
Bir özge ses mene durma vur deyir,
Sen deme, döydüyüm öz başım imiş.
AZAFLI MİKAYIL
GÖZLERİM
Sebrim tükenibdir sebreylemekten,
Yoruldu bahmagdan yola gözlerim,
Bir seni ahtarır bir de gençliyi,
Boylandıhca sağa sola gözlerim.
Ezelden olmusan ehde ilgarsız,
Mehebbeti soyuh, eşki baharsız,
Biz bele deyildik ay eytibarsız,
Nece gıydın ganla dola gözlerim.
Könlümü vermedim özge birine,
Dünya servetine sim ü zerine,
Eğer men olsaydım senin yerine,
İstersen deyerdim ala gözlerim.
Azaflı ahdini başa yetirdi,
Hicran gençliyimi aldı itirdi,
Şölesi garaldı sarı getirdi,
Sene hesret gala gala gözlerim.
AZAFLI MİKAYIL
OLMUR
Yüzmin tebib gelse bilmez derdim var,
Deyirem ölürem demirem olmur,
Nemetim gısmetim oldu zehermar,
Yeyirem ölürem yemirem olmur.
Umudum az galdı göy Allahına,
Ganlı kılıç verip yerin şahına,
Başım zulümkarın secdegahına,
Eyirem ölürem eymirem olmur.
Devran zindanlara atdı taşımı,
Amansız cellada verdi başımı,
Ganımla garışık ahan yaşımı,
Yuyuram ölürem yuymuram olmur.
Gözlerimde galdı arzum dileyim,
Hagg da hag vermedi itti emeyim,
Oddandı paltarım aman neyleyim,
Geyirem ölürem geymirem olmur.
Azaflı, metelem dünya sirrine,
İnanma insana şeytan pirine,
Herden zemanenin şer hetirene,
Deyirem ölürem deymirem olmur.
AZAFLI MİKAYIL
EYLER
Görüm kasıblığın üzü garolsun,
Dostu dost yanında hecalet eyler,
Felek papağını boramboş goysun,
Her kim ki dostuna heyanet eyler.
Kimi sağa çekir kimi de sola,
İnsan birbiriyle heç gitmir yola,
El seni tanıya alem bir ola,
Şeytan dedesinden ne gelet eyler.
Azaflı bu gerdiş var gerdişidir,
Yahşılıh eylemek insan işidir,
Kişi var arvadı ilan dişidir,
Arvat var kişini ziyarat eyler.
AZAFLI MİKAYIL
Kaçak Nevi
Kaçak Nevi (Kaçak Nebi) türküsü yöremizde dilden dile dolaşırdı. Bununla ilgili olarak Bir Azeri yazarın
kiril alfebesi ile yazılmış birde romanı vardır bu romanı Kars lı yazar Yücel Feyzioğlu
türkçeye çevirmiştir.
Aras boyunda Nevruz gecesi dilek dilenerek deredeki, ırmaktaki soğuk suda yıkanılır. Nevruz sabahı
taze su içilir, hayvanlara taze su verilir. Hayvan dövüşleri arasında, horoz, koç ve manda dövüşleri, vb. sayılabilir.
On dokuzuncu yüzyıl halk kahramanı KaçakNebi`nin kaçak olmasının sebebi bir manda dövüşüne bağlanmaktadır.
Konuyu daha iyi aydınlatacağı düşüncesiyle ilgili hikâyeyi aşağıya alıyoruz:
"Revan`da bir Nevruz Bayramı şenlikleri sırasında Nebi adlı bir Türk`ün mandasıyla bir Ermeni`nin
mandasını meydanda dövüştürürler. Her iki taraf da iddialıdır. Epey mücadeleden sonra, Nebi`nin mandası
diğerini sürüp meydandan çıkarır. Bu yenilgiyi hazmedemeyen Ermeni, tabancasını çeker ve Nebi`nin
mandasını öldürür, Bunun üzerine Nebi:
"Doğan (kardeş) dilsiz hayvanı öldürmenin ne anlamı vardı ?" derse de,
Ermeni bu sefer de Nebi`nin kutsal bildiği manevî değerlerine küfür ve hakaret eder. Sabrı taşan Nebi
de Ermeni`yi öldürür ve dağa çıkar. "
Kaçak Nevi türküsü yöremizde dilden dile dolaşırdı. Bununla ilgili olarak Bir Azeri yazarın kiril alfebesi
ile yazılmış birde romanı vardır bu romanı Kars lı yazar Yücel Feyzioğlu türkçeye
çevirmiştir.
Günde kalkıp gün ortanın yerine,
Hecer hanım minif atın beline,
Nevi m deye deye düşüp çöllere
Ay gelesen gelesen,ay gaçah Nevi,
Hecer i özünnen çok goçah Nevi
Neyniyim neyniyim ede men bu derdime neyniyim
Nevi m geler Garahan ın elinnen,
Aynalı tüfengi asıp belinnen,
Ay gelesen gelesen aynadan Nevi,
Dağları yerinnen oynadan Nevi
Neyniyim neyniyim ede men bu derdime neyniyim
Nevi min bıyığı eşme eşmedi,
Nevi min atını heç at keşmedi,
Ay gelesen gelesen,ay gaçah Nevi,
Hecer i özünnen çok goçah Nevi
Kehlik kimi gayalarda oyna,
Gezir boylana boylana,o boylana
Gaşdarının garasını o yar,
Düzer boylana boylana
üş-beş günün arasınnan o yarim,
Gelir boylana boylana,o boylana
Senin o güzel sözlerin o yarim,
Bağrımı ezir boylana boylana, o boylana
|
 |
|
|
 |
KIZI DİLARA VE MİKAYIL AZAFLI
Dilara
Gurbanam ömrüne gününe ata,
Ayrılık yaşımı töker ağlaram,
Sen umut bağladın namert bed zata,
Men ömrüm tağını söker ağlarım.
Azaflı
Gelbimin ilk barı ey ciyerparem,
Olup dert seline düçar, ağlama,
Talihin hökmüyle kesildi aram,
Vaht olar gara gün, keçer ağlama.
Dilara
Bu dünya meni çoh yandırıp yahıb,
Gışında yazına gözyaşım ahıp,
baba hesretinel yollara bahıb,
Her akşam boynumu biker ağlaram.
Azaflı
Kederli olsa da hicranın dağı,
Sabreyle can bala öter gem çağı,
Bizim de gapıda şadlığ çırağı,
Sevinç şuasını saçar,ağlama.
Dilara
Oldu hicranından Dilara solgun,
Şikayet yazardım dursaydı Vurgun,
Heyat yollarında olmuşam yorgun,
Gah yıhılar,galhar,çöker ağlaram.
Azaflı
Azaflı dünyanı gananlar duyar,
Çoh gördüm behti kem oldu behtiyar,
Alim ataların bir misali var,
Bir yandan bağlayan açar, ağlama.
KİMİ
Miskin miskin ne bahırsan
Ov seyyada bahan kimi
Namerd vurdu yıhtı meni
Felek evler yıhan kimi.
Ağ bulutdan ağdı başım
Görse ağlar dost gardaşım
Gece gündüz ganlı yaşım
Ahır çaylar ahan kimi.
Azaflı de, arzun neydi
Bu dünyadan gem gedeydi
Hagg ebedi hökmedeydi
Ayla güneş çıhan kimi.
ÇOH İSTEYER
Sarı gangal çiçeyini,
Gülüstandan çoh isteyer,
Ala garga balasını,
Şuh terlandan çoh isteyer.
Demek olmur demelini,
Doğru yalan temelini,
Şeytan fitne emelini,
Hagg divandan çok isteyer.
Köryapalah öz sesini,
İlan mırdar nefesini,
Yoksul uçuh kümesini,
Hanumandan çoh isteyer.
Aşıg,maşug bütasını,
Zalım, ganlar hatasını,
Nöker, kasıb atasını,
Beyden handan çoh isteyer.
Dahi gezer düz divanı,
Şair ister şen dövranı,
Azaflı dost mehribanı,
Onu candan çoh isteyer.
AZAFLI MİKAYIL
HEYDER BABA
(Şiirin Bir Bölümü)
Heyder Baba, ıldırımlar şaxanda,
Seller, sular şakkıldıyıb axanda,
Gızlar ona saf bağlayıb baxanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.
Heyder Baba, kexliklerin uçanda,
Göl dibinden dovşan galxıb, gaçanda,
Bahçaların çiçeklenib açanda,
Bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,
Açılmayan ürekleri şâd ele.
Bayram yeli çardakları yıkanda,
Novruz gülü, kar çiçeği çıxanda,
Ağ bulutlar köyneklerin sıxanda,
Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,
Dertlerimiz koy dikelsin dağ olsun.
Heyder Baba, gün dalıvı dağlasın,
Üzün gülsün, bulağların ağlasın,
Uşaxların bir deste gül bağlasın,
Yel gelende ver getirsin bu yana,
Belke menim yatmış bextim oyana.
Heyder Baba, senin üzün ağ olsun,
Dört bir yanın bulağ olsun, bağ olsun,
Bizden sonra senin başın sağ olsun,
Dünya kazov-kader, ölüm-itimdi,
Dünya boyi oğulsuzdu, yetimdi.
Heyder Baba, yolum senden kec oldu,
Ömrüm keçdi, gelemmedim gec oldu,
Heç bilmedim gözellerin nec oldu,
Bilmezidim döngeler var, dönüm var,
İtginlik var, ayrılıx var, ölüm var.
Heyder Baba, dağın daşın seresi,
Keklik oxur, dalısında feresi,
Kuzuların ağı, bozu, garası,
Bir gedeydim dağ-dereler uzunu,
Oxuyaydım: "Çoban, gaytar kuzunu".
Heyder Baba, Sulu yerin düzünde,
Bulax gaynar çay çemenin gözünde,
Bulağotu, üzer suyun üzünde,
Gözel guşlar ordan gelib keçeller,
Halvetliyib bulaxdan su içerler.
Biçin üstü sünbül biçen oraxlar,
Ele bil ki, zülfü darar daraxlar,
Şikarçılar bildircini soraxlar,
Biçinçiler ayranların içerler,
Bir huşlanıb, sondan durub biçerler.
Heyder Baba, kendin toyun tutanda,
Gız gelinler hena, pilte satanda,
Bey geline damnan alma atanda,
Menim de o gızlarında gözüm var,
Aşıkların sazlarında sözüm var.
Heyder Baba, bulaxların yarpızı,
Bostanların gülbeseri, garpızı,
Çerçilerin ağ nabatı sakgızı,
İndi de var damağımda, dad verer,
İtgin geden günlerimden yad verer.
Bakıçının sözü, sovu, kağızı
İneklerin bulaması, ağızı,
Çerşenbenin girdekânı, mövizi
Kızlar deyer:Atıl-matıl, çerşenbe,
Ayna tekin bahtım açıl, çerşenbe.
|
 |
|
|
|
Borçalı ve Kazaklı Boyu
BORÇALI VE KAZAKLI BOYLARININ KÜRE GELMESİ
Sevgili okurlar şimdi sizinle zaman içinde bir yolculuk yaparak M.S. II yüzyıla gidelim. Cebeli Tarık’tan
Fırat`a kadar geniş bir alana Roma imparatorluğu hükmetmektedir. Doğuda Kür ve Aras boylarından batıda
Fırat`a kadar olan bölgeye ise Arşaklılar hâkimdir.6 Roma ve İran ile siyasal ilişkileri olan Arşaklılar
devletin! İskitlerin Horasan kolundan gelen Arşak isimli bir başbuğun yönetimindeki boy ve oymaklar kurmuştur.
Bodun bazında teşkilatlanan Arşaklılar Eski Gök dini ve Şamanî geleneklerim korumakla beraber bu
yeni yurtlarında Hıristiyanlıkla tanıştılar.
Şimdi biraz daha doğuya iç Asya`ya doğru gidelim. Mete`nin (Mo-Tun)7 kurduğu Asya Hun siyasal birliği
parçalanmış, Hunların doğu kanadı Çin egemenliğine girmişti. Çiçi batıda Talas boylarında
yerleşik düzene geçmeye çalışıyordu. Gerek yerleşikliği gerekse Çin egemenliğim kabul etmeyen
özgürlük ve bağımsızlıklarına düşkün kimi Hun boy ve uruğları ise batıya doğru
hareket etmeye başladılar. Asya Hunları`nın sahneden çekilmesi ile Çin Denizi`nden Kafkaslara kadar geniş
alanda büyük bir otorite boşluğu belirmişti. Bir taraftan göç hareketlerinin yerleşikler üzerinde yapmış
oldukları tahribat diğer taraftan ise kendilerine yeni yurt bulmak isteyenlerle, yurtlarını korumak isteyenler
arasındaki kanlı mücadeleler bozkırda yaşamı güçleştiriyordu.
İşte bu bunalımlı yıllarda kuzeyden Kafkasları aşarak Kür Irmağı boylarına
iki yeni Türk boyu geldi. "Borçalı" ve "Kazaklı" olarak anılan bu boylar, bugün Terekeme olarak bilinen Türklerin
atalarıdır. At sürüleri (Yılkı) ve koyun besiciliği yapan bu boylar siyah astragan kalpak giydiklerinden
komşuları tarafından "Karapapaklar" (web düzenleyicinin notu : karapapak telaffuzu tam vermediğinden QARAPAPAXLAR
şeklinde yazdım ki telaffuzu tam verebileyim. Q harfi G ye benzer bir sestir GAR gibi X ise hırıltılı
h sesidir ki doğu şivesi ile hıyar yada xıyar gibi okunur) diye anılmaya başlandılar. Kür
boylarındaki egemenliklerini pekiştirmek isteyen Karapapaklar Tiflis, Nahcivan, Karabağ, Loru, Ahırkelek,
Gence ve Şirvan dolaylarında yurt tuttular.
Bulundukları bölgede bir çok yer ve Ğakarsu, dağ ve ovalara kendi adlarını verdiler. Bugün Gümrü’nün
kuzeydoğusundan çıkarak Kür`e karışan Borçalı Çayı ile Pembek Dağından çıkarak
Arasa karışan Kazak Çayı isimleri ile bu yılların hatırasını taşırlar.
Karapapaklar komşuları Arşaklılarla dostça geçinemezlerdi. Bazen sınırı geçerek komşularına
yağma akınları düzenlerlerdi. Dede Korkut hikâyelerinden bazıları konularını bu iki Türk
toplumu arasındaki savaşlardan almıştır. Örneğin "Salur Kazan hikâyesinin başkahramanı
Ulaş oğlu Salur Kazan Arşaklı hükümdar sülalesindendir. Arşaklılarla Karapapaklar arasında
izleyebildiğimiz ilk savaş M.S. 200 yılında cereyan etmiştir. Karapapaklar Surhan isimli bir başbuğun
idaresinde Kür Irmağını geçerek Arşaklı ülkesini yağmaladılar.
Durumu öğrenen Arşak hükümdarı Ulaş onları takip ederek Derbent Geçidi`nde (Demirkapı) yakaladı.
Bu iki Türk toplumu arasında yapılan çetin ve kanlı savaşta Karapapaklar, büyük kayıplar vermelerine
karşın Arsak hükümdarı, Ulaşı`da okla vurarak öldürdüler. Karapapaklar üslerine dönerken hükümdarları
ölen Arşaklılar`da onları takip edemediler.
Tarihin akışı içerisinde Karapapaklarla Arşaklılar arasındaki ikinci büyük savaş M.S. 300
yılında gerçekleşti. Karapapak birlikleri Aras`ı geçerek, Karabağ, Muş, Erzurum ve Ahlat`a kadar
Arşaklı topraklarını istila etmişlerdi. Bunun üzerine Arşaklı hükümdarı Tridat`ın
yönettiği ordularla Karapapaklar Karkarlı (Gogarlı) ovasında karşılaştılar. Her iki
tarafın da çok kayıplar verdiği bu savaşta Arşaklı komutanlarından "Ardovazd" ile Karapapak
başbuğu savaş alanında öldüler. Bundan sonra Karapapaklar işgal ettikleri Arşaklı topraklarını
terk ederek Erzurum`a (Garın) kadar çekilmek zorunda kaldılar.
Karkarlı Savaşandan sonra da Arşaklı ve Karapapak ilişkilerinde kalıcı bir dostluk gelişmedi.
Bazen taraflar birbirlerine çok pahalıya malolan yağma akınları düzenlediler. Her iki taraf içinde son
derece yıpratıcı olan bu akınların hızı, bölgede Hristiyanlığın yayılmaya
başlaması üzerine azalmaya başladı.
Şeyh Şamil
Ruslara karşı Kafkasya`yı ayağa kaldıran mücahid, alim, veli. 1797 senesinde Dagıstan`ın
Gimri köyünde dünyaya geldi. Denge ailesi reisi Muhammed`in oğludur. Doğunca, verilen Ali adına, geçirdiği
bir hastalıktan sonra Şamil ismi de eklendi. İlmi ve mücadelelerde önderliği sebebiyle İmam-ı
Şamil ve Şeyh Şamil namlarıyla meşhur oldu.
Otuz yaşına kadar tefsir, hadis, fıkıh, edebiyat, tarih, nahv ve fen bilgilerini ogrendi. Said Herekanî`den
zahiri, Cemaleddin Kumuki`den batyni ilimleri ogrendi. Ilim tahsili icin gittigi Irak`ta Mevlana Halid-i Bagdadi hazretleriyle
goruserek onun yuksek yoluna tabi oldu. Memleketine donusunde; cocukluk arkadasi Gazi Muhammed`in isgalci Ruslara karsi baslattigi
Mucadeleye istirek etti. Gazi Muhammed, 1832`de Ruslar tarafindan sehid edildi. Onun yerine gecen Hamza Beyin de, 1834`te
sehid edilmesi uzerine Dagistan mucahidleri, Seyh Samil`i imam sectiler. 39 yasinda imam secilen Seyh Samil, mucahidleri yeniden
teskilatlandirdi. Iki metreyi asan boyu, atletik yapisi, metaneti, ilmi kudreti, hitabeti ve sarsilmaz imaniyla kendisine
tabi olanlarin emniyetini kazandi. Bölük pörçük gruplar halinde olan bolge halkını etrafinda topladı.
Ruslara karsi tam bir birlik meydana getirdi. Teskilatlandirdigi mucahidler, Rus birliklerinin korkulu ruyasy oldu. Seyh Samil`in
basit silahlarla yaptigi mucadelelere ruslar, kalabalik ve agir silahlarla cevap verdiler. 1834`ten 1859 yIlIna kadar Kafkasya,
rus zulmune karsi Seyh Samil`in onderliginde direndi. Kafkasya`daki sanli direnis butun dunyada duyuldu. Halife-i muslimin
Abdulmecid tarafindan desteklendi. Ancak sartlarin musait olmamasi sebebiyle istenilen olcude yardim yapilamadi. Buna ragmen,
Kafkas mucahitleri zafer ustune zaferler kazandilar. Imam-i Samil, kendisine tabi olan bolgelerde naiblikler ve bes naiblikten
bir vilayet kurdu.
Her vilayetin basina da din ve dunya islerini idare eden bir kumandan tayin etti. Naibler, vergi ve asker toplamak, kadilik
yapmak ve Islamiyete uyulmasini temin etmekle vazifeliydiler. Her avulda bir kadi vazifeliydi. Kadi; asayisi muhafaza eder,
olup-bitenleri naibe bildirir, naibde kumandan ve bilhassa Seyh Samil`den gelen emirleri avulda ilan ederdi. Her naib uc yuz
atli savasci hazirlamak, iase ve ibate etmekle mukellefti. Koyde on evden bir savasci alinir ve bunun mensup oldugu aile tum
vergilerden muaf tutulurdu. Bu savascilarin sayisi 1834`te bes bin kisiyi buldu. Ayrica on bes-elli yas arasi erkeklerin hepsi
ata binme ve silah kullanmakta usta olmak zorundaydi. Cunku bunlar, baskinlar da evlerini bizzat muhahafazayla vazifeliydiler.
Seyh Samil`in etrafinda yaklasik bin kisiden meydana gelen secme bir muhafiz birligi vardı.
Bunlar secatte ileri ve dinde kuvvetli kimselerdi. Bunlarin bekarlari evlenemez, evli olanlar, vazifeleri suresince aileleriyle
gorusemezlerdi. Bunlar Islamiyet`e uymakta ve sIkIntIlara katlanmakta herkese ornek olma durumundaydilar. Vazifeleri Islamiyetin
yayilmasiydi. Seyh Samil`in emirlerine kayitsiz sartsiz itaat ederlerdi. Ganimetten belirli bir pay alirlar, gittikleri avullar
kendilerine ikram edebilmekle seref duyarlardi. Bu insanlarin arasindan ruslar, mucadelenin basindan sonuna kadar bir tek
hain bulamadilar. Hepsi olumu Cennet`e ulastiracak bir kapi olarak gorduler. Kuzu postundan yapilmis kalpaklarInIn on tarafina
yerlestirilen dort kose kul rengi bir bez parcasy onlari tanitmaya yeterdi. KalpaklarInIn uzerlerine yesil bir sarik sararlardi.
Askerler sari, subaylar siyah cerkez kiyafeti giyerlerdi. Seyh Samil, silahlarini Osmanlilardan ve kismen de Iran`dan temin
ediyordu. Fakat kendilerinin de, Kubaci`de kayaliklar arasina yerlestirilmis cok eski ve buyuk bir imalathaneleri vardi. Devletin
gelirlerini ise , avullardan alinan osur ve ruslardan alinan ganimetler teskil ediyordu. Seyh Samil, bir taraftan ruslara
karsi silahla mucadele ederken, diger taraftan Kafkas Genclerini din bilgilerini ogrenmeleri icin tesvik etti. Din bilgisi
olmayan cahillerin ruslara aldanacagini, vatanini koruyamayacagini, boylece hem dunyada esaret altinda kalacagini, hem de
ahirette aci azaplara dusecegini anlatti. Kiside imanin alameti; "Hubb-i fillah ve Bugd-i fillah (Allahu Teala`nin dostuna
dost, dusmanina dusman olmak)tir." derdi.
Seyh Samil, cihad hareketinin hIzInI kesmeden devami icin kanunlar koydu. bilhassa ruslarla anlasma yapilmasini teklif edenlere
siddetli cezalar verilecegini bildirdi.
Durum boyleyken iki Cecen`den ruslaryn musluman koylerine yaptigi zulum ve iskenceleri dinleyen Seyh Samil`in annesi, oglundan
ruslarla bir anlasma yapmasini istedi. Bu sozle beyninden vurulmusa donen Imam-I Samil, bir tarafta vatanin selameti ve bu
ugurda kanInIn son damlasina kadar mucadeleye karar vermis insanlar, bir tarafta incitilmesi buyuk gunahlardan olan ana gibi
iki muthis ates arasinda kaldi. Imam`in korktugu tek sey, Muslumanlarin kalplerindeki dusmanla mucadele azminin kaybedilmesi,
imanlarinin sarsilmasiydi.
Halkin ruslarla anlasmaya meyletmeleri demek, esareti kabul edip, Islamin emirlerini yapamamak, yasaklarindan kacinamamak,
itikatlarinin bozulmasi demekti. Din ve vatan icin bir degil, binlerce ana, ogul feda etmeye hazir olan Imam, naibleriyle
gorustukten sonra: "Muhterem anama yuz sopa vurulacaktir." emrini bildirdi. Omuzlari cokmus, yaptigi hatanin uzuntusuyle rengi
solmus bir halde ogluna bakan anne ise: "Oglum! Allahu Tealanin emrinden kil ucu kadar ayrilirsan emzirdigim sutu helal etmem!
Verilecek cezayi simdiden kabul ediyor, adaletten zerre kadar sasmamani diliyorum." dedi. Herkes dehset icerisinde, gozleri
yasli bu ananin kac sopaya dayanabilecegini dusunurken, unlu rus generellerine diz cokturmus kahraman Imam`in anasinin yanina
varip diz coktugunu, sonra da ellerine sarilip optugunu gorduler.
Anasiyla helallesen Seyh Samil, Dargalilara donerek: "Anamin bu meselede, merhametinin coklugu sebebiyle baskalarina sefaat
etmesinden ba?ka hicibir hatasi yoktur. Bu yaptigi hatanin cezasini da manevi olarak su ana kadar cektigi izdiraplarla odemistir.
Maddi cezayi da onun her seyine varis olan oglu cekecektir." dedi. Herkes yerinde donmus bir vaziyette beklerken sirtini acti
ve vazifelilere donup: "Emri yerine getirmekte bir an bile tereddut edip, elleri titreyenlere yaziklar olsun. Butun gucunuzle
vurmanizi emrediyorum." dedi. Her sopada sirtindan kanlar fiskiran sanli mucahid, yuz sayisi tamamlandiginda, Allahu Teala`nin,
kendisine verdigi sabir ve metanet icin sukur secdesine vardi. Seyh Samil`in ruslara kazandigi zaferlerin en meshuru Darga
Savasidir.Dagistan`i ceviren yuz elli bin kisilik rus ordusu butun yollari kesti.
Seyh Şamil`in karargahina dogru ilerleyen on sekiz bin kisilik rus oncu birliginin komutani Voronzof, buyuk zayiat vererek
vardigi Darga`dan 25 Temmuz 1845`te donuse gecti. Fakat uc general, yuz doksan bes subay ve uc bin dort yuz uc askeri, yollarda
Seyh Samil`in mucahidleri tarafindan telef edildi. Voronzof, Seyh Samil`in yardimcisi olarak gordugu ormanlari yakmaya kalktiysa
da basaramadi. 1851`de Sehy Samil`in naiblerinden Avar hani Haci Murad, ruslara iltihak etti. Avarlarin pekcogu hanlariyla
birlikte ruslara iltihak etti. Fakat buna ragmen Seyh Samil on dort bin kisilik bir kuvvetle Tereke (Terekeme lakabının
alındığı nehir) Nehrini gecerek Kabartay`i isgal etti. Fakat tutunamadi. KIrIm Savasi sonrasi Cecenistan
ruslarin eline gecti. rus kuvvetleri, Seyh Samil`in Anadolu`dan ve Iran`dan gelen silah ikmal yollarini kestiler. Bu hadiseden
sonra kucuk cemaatlere ayrilan bazi Cecenler Sehy Samil`in naiblerini terk ettiler.
Dagistan tamamen sarsildi. Carpisa carpisa Kuzey Dagistan`nin hakim meki Gunib`e ulasti. Ailesi ve cocuklari Gazi Muhammed
ve Muhammed Sefi de kendisine iltihak etti. Dort yuz kisilik mucahid grubuyla kaleyi mudafaaya basladiysa da, tam teskilatli
on dort rus taburunun topcu atesiyle sayilari yuze dusuverdi. Seyh Samil 6 Eylul 1859 gunu imzaladigi bir antlasma neticesinde
iki ogluyla birlikte ruslara teslim olmak mecburiyetinde kaldi. Seyh Samil, daha sonra hac icin Istanbul ve MIsIr uzerinden
Hicaz`a gitmek uzere rusya`yi terketti. Istanbul`da Abdulaziz Hanin misafiri oldu.
Butun arzulari yerine getirildi. MIsIr`da Hidiv Ismail Pasanin sarayinda bir ay kadar agirlandi ve bu sirada Cezayir kahramani
Emir Abdulkadir`le de gorustu. 04 Şubat 1871`de Medine`de Hakk`in rahmetine kavusan Seyh Samil, Cennetu`l-Baki Kabristanina
defnedildi. Seyh Samil`in oglu Mirliva Gazi Muhammed Samil Pasa, Osmanli hizmetine girdi. Doksanuç (1877-78) Harbinde Kafkasya
cephesinde suvari tugayina kumanda etti. Seyh Samil`in torunlarindan Said Samil, Medine`de yasarken sonradan Istanbul`a geldi.
1980`lerde Istanbul`da vefat etti...
|
|
|
 |