www.yeniarpacaykars.com.tr.tc

genel.jpg

bridge_old_photo.jpg

TARİH ÖNCESİ KARS


1941-1942 yıllarında Kars'ta yedek subay olarak görev yapan İsmail Kılıç KÖKTEN, bu dönemde ilimizde tarih öncesine ait araştırmalar yapmıştır. İ.Kılıç KÖKTEN'in yönetimindeki bu çalışmalar ile Kars bölgesi kültür tarihinin, komşu bölgelerde olduğu gibi Alt-Paleolitik Döneme değin uzandığı kanıtlanmıştır.

Kars yöresinde avcı-toplayıcı Paleolitik Dönem insanlarından günümüze kalan buluntular yeryüzündeki en eski kültürlerden birisinin bu yörede olduğunu göstermektedir.

Paleolitik Dönem

Alt Paleolitik Dönem

Bu döneme ait buluntuların ele geçtiği yöreler şunlardır: Susuz ilçesi, Cilavuz Dere düzlüklerinde ve Kars Platosu'nda, şölyen-aşölyen tipte işlenmiş ve Alt Paleolitik Döneme tarihlenen bir el baltası; Ağzıaçık (Azacık) Suyu'nun batısındaki düzlüklerde oval çevreli , iki yüzü çok güzel işlenmiş, ucundan biraz kırılmış bir başka aşölyen baltası, Ani çevresinde ele geçen bir el baltası; Yazılıkaya'nın yaklaşık 6 km. güneyinde, Tombultepe yamaçlarında püskürük kayalardan yapılmış, şölyen tipte el baltaları ve iri yongalar bulunmuştur.

Orta Paleolitik Dönem

ait ise, Borluk Vadisi'ne Musteryen tipte bir araç; Ağzıacık Suyu'nun batısında bazalttan yapılmış çok aşınmış Musteryen tipte bir uç; Yazılıkaya, Tombultepe'ye yakın Kurbanalan Mağarası'nda taş araç ve ocak yerlerine rastlanmıştır.

Üst Paleolitik Dönem

de avcılık ve toplayıcılık yöntemlerinde farklılaşma olduğu , araç-gereç yapımının geliştiği görülmüştür. Yine bu dönemde duvar resimleri de ortaya çıkmıştır. Camışlı Köyü'nün batısında, Aladağ'ın doğu yamaçlarındaki Yazılıkaya'da bazalt yapılı bir kayanın dik ve düzgün yüzünde biri büyük, biri küçük iki panoya rastlanmıştır. Büyük pano, yerden dört metre yükseklikte, yaklaşık 14 metre uzunlukta ve 3-4 metre genişliktedir. Küçük pano ise aynı duvarın doğu uzantısı üstündedir.

Yazılıkaya panolarında hayvan ve insan figürleri vardır. Figürlerin çoğu dağ keçileri , geyikler, geyik yavruları ve eşeklerden oluşmaktadır. Bunlar o dönemdeki doğa koşullarının avcılık ve toplayıcılığa elverişli olduğunu ortaya koymaktadır.

Yazılıkaya'nın yanısıra aynı yerde bulunan derinliği 11,5 m, iç genişliği 5,5 m, ağız genişliği 12,5 m olan ve güneye bakan Kurbanağa Mağarası araştırmalarında da yine Üst Paleolitik Döneme ait taş araç-gereçler bulunmuştur.

Mezolitik Dönem

Paleolitik dönemi izleyen mezolitik dönem, mikrolit adı verilen minik araç-gereçlerle tanınmaktadır., Kars yöresinde de İ.Kılıç KÖKTEN'in Aras Vadisi'nde yaptığı araştırmalarda bu araçlardan ele geçmiştir. Bu ve diğer paleolitik buluntular Rusya topraklarında saptanan benzerleri ile karşılaştırıldığında, bölge yerleşme tarihinin komşu bölgelere koşut olarak , Paleolitik Dönemle başlayıp, Mezolitik Dönemde de devam ettiğini göstermektedir.

Neolitik Dönem

Neolitik Dönemi Kars yöresinde gerçek anlamda bir yerleşme yeri değil, Akçakale Adası'ndaki taş anıtlar ve kaledeki duvar resimleri temsil etmektedir . Bu resimler, yöredeki neolitik dönem yaşantısına bir ölçüde açıklık getirdiği için önemlidir.

Çıldır Gölü'ndeki Akçakale Adası'nda Dolma Tepe eteklerinde kaya anıtları bulunmuştur. Ada menhirler, dolmenler ve kromlekler ile doludur.

Kılıç Kökten'e göre; bu taş anıtlar neolitik dönem tekniği ile yapılmıştır. Çok kaba taşlarla örtülü iç duvarlar , kaba ve büyük taşlarla örtülü damlar, Avrupa dolmenlerinin bazılarında görülen tekniği anımsatmaktadır. Avrupa kültürüne özgü olduğu kabul edilen bu tip taş anıtlar doğuda ilk kez Kars'ta rastlanmıştır. Anıtların ortasında açılan bir sondaj çukurunda , çok kaba, mat siyah renkli değişik biçimlerde çanak-çömlek parçaları bulunmuştur.

Yazılıkaya - Kurbanağa Mağarası'nın doğusunda , kale denilen tepede açılan bir sondaj çukurunda da üst katmanda farklı bir katman saptanmış ve bunun Son Neolitik Dönemden kalmış olabileceği öne sürülmüştür. Kaledeki duvar resimlerinin ise Son Neolitik Dönem yada İlk Tunç Çağı sonlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Kalkolitik Dönem

Araç-gereç yapımında bakır kullanılmaya başlanmasıyla belirlenen kalkolitik dönemin Kars yöresindeki buluntu yeri Kağızman'ın güney kesiminde yer almaktadır. Mısır Dağı yerleşme yerinde, yapılan araştırmalarda, kalkolitik dönem özellikleri taşıyan buluntular ele geçmiştir. Bakır Çağı da denilen bu dönemin izlerine, Ani'de ve Azat Köyü'ndeki höyükte de rastlanmıştır.

İlk Tunç Çağı

Bu dönem bakırla kalayın karıştırılmasıyla elde edilen tuncun, araç yapımında kullanılmaya başlanmasıyla ayırt edilen bir dönemdir. Bu dönem, Kars bölgesinde Yazılıkaya'nın dibinde açılan Küçük Deney Çukuru'nda ve Kurbanağa Mağarası yakınındaki sondajda ele geçen çanak çömleklerle ve aynı mağaranın doğusunda, Kale denilen, üstü düz yüksek tepedeki sondaj çukurunun buluntularıyla bilinmektedir.

Kale mevkiindeki açmada, İlk Tunç Çağından kalma bir açkı taşı; el değirmeni taşları; bir çekiç; delinmiş, üstü çizgi - süslü hayvan parmak kemikleri; küçük bir taş hayvan; el yapımı çanak-çömlekler ve yapı kalıntıları olduğu düşünülen iri taş yıkıntıları bulunmuştur.

Tüm bu araştırmalardan çıkan sonuç; Kars yöresinin Paleolitik Dönem'den başlayarak Orta Tunç Çağına değin kesintisiz bir kültür silsilesine mekan olduğudur.

ani_hrb_3_b.jpg

YÖRESEL ŞENLİKLER

Çok eski zamanlardan beri kutlanılan Nevruz yanında, hıdrellez, koyun yüzü, seyran gibi şenlikler yöre yaşantısında önemli bir yer tutar.

Nevruz

Hem Hz. Ali'nin Halifeliği, hem de bahar bayramı olarak kullanılan nevruzun hazırlıkları bir halta öncesinden başlar. Evlerde genel temizlik yapılır. Giysiler alınır ve hediye gönderilirin kutlanması anlamında taşımaktadır. Kutlama Çarşamba akşamı ateş yakma töreni ile başlar. Toprak damlar üzerinde gecenin geç saatlerine değin bu ateş ile Hz. Ali'nin halk ile savaşa çıkmayı duyurması canlandırılır. Ertesi gün (Perşembe) ölü bayramıdır. Evlerde helvalar yapılır, yemişler alınırın. Mezarlığa gidilip, mevlit ve Kuran okunarak dualar edilir. Sonra da herkes yanında getirdiği helva ve yemişleri çocuklara, öksüzlere, yoksullara dağılır. Artanlar ise mezarlar üzerine serpilir, nevruzdan önceki geceye yörede "ihya gözleme" denir. Bu Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilişinin taziyesi anlamındadır. Köy ya da mahalle halkı bir evde toplanır. Sabaha kadar dualar edilir, ağıtlar söylenir. Akşam ve sahurda ilk kez yemek yenir ve gün ağarırken dağılınır.

Gündüz yeniden bir araya gelinerek nevruz kutlanılır. Bu günde hindi kızartmak gelenekselleşmiştir. Herkes birbirine mendil, çorap, iç çamaşırı, yemiş gibi armağanlar verir. Nevruz nişanlıların da görüşme günüdür.

Hıdrellez

Baharı karşılama anlamındaki hıdrellez şenlikleri Ocak sonu ile Şubat başlarında yapılır. Hazırlıkları harman kaldırılırken sonbaharda başlar. İler ev son harmandan bir kısım buğdayını hıdrellez için eler ve saklar. İlk kar yağınca da "bakalım mübarek hıdrellez nasıl gelecek" sözleri ortalığa yayılmaya başlar. Zemherinin (Ocak) 27'sinden gücükün (Şubat) 3'üne değin iki Cuma arası hıdrellez olarak kullanılır.

"Bu cumada atlandı, öbür cumaya inecek" diyerek hıdrellezin gelmesi beklenir. Hıdrellez için saklanan buğday sac üzerinde kavrulur. Biraz kavurga yapılır, birazda hafif kızartıldıktan sonra sacdan alınıp "kir kire (el değirmeni ile) çekilir kavurga yapılır." Bakır bir tasa alınan kağut, boş bir leğen, su dolu ibrik, kullanılmamış havlu, ayna, tarak, küçük bir masrafa ve bir kaşık ile birlikte boş bir odaya bıraklır. Böylece hıdrellezin odaya gelip, leğende abdest alınacağına, tastaki kağuta elini basıp içine su dökürek karıştıracağına ve eve bereket getireceğine inanılır. Halta boyunca odalarda toplanılarak kavurga kağut yenir. Hıdrelleze ilişkin öyküler anlatılır. Kavrulan hıdırellez buğdaylarından birkaç avuç bir torbada bahara saklanır. Ekilecek tohuma katıldığında ekilecek ürünün bereketli olacağına inanılır.

Koyunun Yüzü : Yaz başında koç katımından 100 gün sonra kutlanır. Sıkıntılı kış günlerinin geride kalışı, sürünün o yılki durumunun belirginleşmesi koyunun yüzü şenliklerinde kullanır. Koç katımından sonra herkes 100 gün sayar. Çobanlar toplanarak eğlence düzenler. Aralarından ikisi kadın kılığına girerek köye iner. Çeşitli sazlar eşliğinde türküler söylenir, oyunlar oynanır. Bu sırada kadın kılığına giren çobanlar evin oğluna, eş yada hanımının kulağına geldiklerini söyleyerek kilere dalarlar. Sandıkları açmaya çalışır, kimi zamanda evin erkeğine cilve naz yaparak sezdirmeden ellerinde sakladıkları iğneleri batırırlar. Bu taşkınlıkları önlemek için erkekler para ve sigara, kadınlarda yağ, bulgur, çorap gibi armağanlar vererek çobanları ağırlamaya çalışır. Yüzüncü gün içinde hangi koyunun kısır, hangisinin gebe olduğu anlaşıldığından sürü sahipleri düzenlenen törenlerde çobanlan ödüllendirirler.


Seyran Şenliği

Yaz ortasında yapılan şenlik bir tür hasat öncesi eğlence sidir. Yaylaya çıkıldıktan 1,5-2 ay sonra yöre köyleri birbirine haber vererek belirlenen düzlük-suluk bir alanda toplanılır. Her köy kendi sazlarıyla yaylasından seyran yerine iner. Erkekler bir yanda olmak üzere , geniş halkalar oluşturulur. Bir davul-zurna ekibi kadınların, bir ekip de erkeklerin arasında çalarak halaylar tutulur, tek oyunlar oynanır. Bu şenliklerin en büyük eğlencesi köyler arası karşılaşma niteliğindeki güreşlerdir. Eleme yöntemi ile birinci olana çeşitli armağanlar verilir. İkindi zamanı her köy davul-zurnasıyla kendi yaylasına döner .Yemekten sonra ateş yakılır, eğlence burada sürdürülür. Sabah yeniden seyran yerine inilir, şenlik bir hafta sürer.

Kotan Sürme ve Modgamlık Geleneği

Kars köylerinde Temmuz ayının karşılığı "kotan ayı"dır Kotan ayı yazın en hareketli dönemi ve yöre yaşamının mihenk tası gibidir. Çocukların doğumu kotanla anımsanır: "bıldır kolanda doğduydu ya" ya da askere gidiş: "kotan gelecek ki bir yıl ola". Rus köylülerinin yöreye getirdiği kotan, toprağın derinliğine işlenmesi ve o döneme göre toprak sürmede kolaylık sağlayışı ile kısa zamanda benimsenip, yaygınlaşmıştır. Bir kotan koşumu 8-10 çift öküz, ve bir o kadar insan gerektirir. Herkes "ağır reçber" (zengin) değil ki ha deyince kotan koşsun. Bu durumda birkaç kişi bir araya gelir, öküzüyle, adamıyla "modgam ollur" yani kotan ortaklığı kurar. "Gündönümü" (22 Haziran) ile başlayan Modgamlık "ot biçimine" (Ağustosa ) dek sürer.

Modagamlıkta anlaşma "gün hesabı" üstüne kurulur. Kolan (araç) kiminse ilk hak onundur. Genellikle dört gün kotana (sahibine) ayrılır. Sonra kolanı sürenin "majgal"m sırası gelir. Majgal adı, kotanın tutulacak yerinden, yani "mac"dan kaynaklanmaktadır ki; majgalın hakkı da üç gündür. Öküz sahiplerinin payı ise iki gün¬dür. Öküzlerin gözetimi, bakımıyla ilgilenen "öküzcü"Jerden gece öküzcülerine de iki gün kotan sürülür. En düşük pay birer günle boyundurukta oturan ve öküzleri süren 8-10 yaşlarındaki çocuklarındır. Bu çocuklara da "hodekh" denilir.

Şafakla koşulan kotan, günbatımında çözülür. Kimin tarlası sürülmüş ise, kotanda çalışanların yemeğini o verir. "Kuşluk yemeği" gün doğunca tarlaya getirilir. Sabahlan genellikle yağlılardan oluşan ağır yemekler verilir. Yarma ve un lapasına yağ ile süt katılarak yapılan "haşıl" değişmez yemeklerdendir. Bişi, yağlı yufka, erişte pilavı, kuymak ve helva da kuşluk yemekleri arasındadır. Öğleye elemek ve yoğurt verilir. Çalkarama (ayran) içine ekmek doğranarak "umaç"yapılır. Akşam yemeklerinde ayran aşı, kesme aşı, boz aş, herie gibi çorba türleri bulunur.

Cuma dinlenme günü olup kotan koşulmaz. Perşembe gün batımında kolan açıldıktan sonra herkes evine döner. Yörede yaygın inanışlardan biri kotan ile ilgilidir; "malın (hayvanların) gönlünde 10 adet düğüm varmış, Perşembe akşamı, 'yarın dinlenme günüdür' diye bunun dokuzunu açar, birisini saklarmış ve şöyle dermiş: 'ne olur ne olmaz insan oğlu mukhenettir (kadir bilmez) bakarsın Cuma günü de koştu.

Kotan sürerken uyku gelmesini, uyuşukluğu önlemek, ritim sağlamak için koro halinde söylenen türkülere "horavel" denir. Öküzlerin de horavel ritmine uyduğu söylenir. Genellikle majgalın "heey hey hey" çekmesiyle horavel başlar: "sürün gidelim başa/ kotan değmesin daşa/ ho de hodakh!" bunu bir ağızda çekilen "hoooo!...hoo!--.hoo!..." sesleri izler. Kotanlama denen atışmalarsa işin en eğlenceli yanını oluşturur. Kotan guruplarından biri iş başı yapmış, diğerleri daha kalkmamışsa "kızıl tuman ağ baldır/ hodakh yatmış gel kaldır" diye söz atılır. Onlar koşuma hazırlanırken de yeni bir horavel çekilir: "gökle yıldız sayılmaz/çiğ yumurta soyulmaz/biz bir baş gidip geldik/onlar yatmış ayılmaz". Kotan koşulduktan sonra karşı horavel söyleyecek grup, önce öbür kotandakilerden birine seslenir: "Memmeeet, Memmet / sabahın dar sesine / bacın keklik ben avçı/düşmüşüm ensesine". "Karşı grup bunu hemen yanıtlar: Duvarçığı yağladım / baş böğrüme bağladım/ gettim sizin kapıya yar yar diye ağladım". Bu atışmalar aralıklarla akşama değin sürer.

Kotan koşunu açma da töresel özellikler gösterir. Tarlalar sürülüp, bitirilince kotanlar açılır, o gece tarlada yatılır. Sabah hodaklar çevreye yayılır, çiçek toplar. Kotandaki koşun sırasına göre öküzler arabaya koşulur, baştan sırla çiçeklerle bezenir. Önceki öküzlerin boyunduruğuna da bayrak asılır. Kotan, yatak, yorgan arabaya yüklenir. Kotan da olduğu gibi arabayı da majgal sürer. Hodaklar boyunduruğa oturur. Türküler horavellerle köye girilir. Doğruca kolan sahibinin evine gidilir, topluca yemek yiyilir ."Hergi kurtardık, Allah sağlıkla ekmemizi nasip elsin" denilip helalleştikten sonra dağılır.


Kars'ta Halk Takvimi


Ocak: Karakış-Zemheri
Şubat: Güçük(Kısa ay)
Mart: Döldökümü (Kuzuların Doğumu)
Nisan: Yağmur Ayı
Mayıs: Çiçi yayı
Haziran: Yayla Ayı
Temmuz: Kotan Ayı
Ağustos: Ot Biçimi
Eylül: Böğürme (Rüzgarın Böğürmesi)
Ekim: Harmanay-Sarabayı
Kasım: Koçayı (Koç Katımı)
Aralık: Nahır ayı (Sığır sürüsünün otlaktan dönmesi)

KARS TARİH VE TURİZMİ:

Kars deyince akla, hamaset (yiğitlik) ve menkıbe diyarı gelir. Esasen ismi de menkıbeye dayanır. Kars adı milattan önce 130-127 tarihleri arasında Kafkas Dağları’nın kuzeyinden Dağıstan’dan gelerek bu havalide yerleşen Bulgar Türkleri’nin “Velentur” boyunun “Karsak oymağından” gelmektedir. Kaşgarlı Mahmut Kars kelimesi için: “deve veya koyun yününden yapılan elbise ve karsak derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan, bozkır tilkisi” demektedir. Türkiye’ de bundan daha eski “Türkçe” isim taşıyan bir şehrimiz daha yoktur. Eski Türkçe’de “Karsak” karnının altı beyaz 75-80 cm. boyundaki çöl tilkisinin adıdır. Bu hayvanı totem edindiklerinden Kıpçaklar’ın “Karsak ” boyuna da bu ad verilmiştir. Buhara’lı Şeyh Süleyman da Kars’a; “Şal, kuşak, dokuma, belbağı, futa, miyanbet, karsak, tilki” demektedir. Batlamyus Kars’a; “Khorsa”, Strabom ise; “Khorzene” demektedir. Bir söylentiye göre de: Gürcü dilinde “Kapı kenti” anlamına gelen “Karis Kalaki”den gelmektedir. Türkistan’da bir su , Dağıstan’da bir köy, Bursa, Kahramanmaraş, Adana, Silifke, Tortum, Tercan, Afyon, Bolu ve Ankara’da birer köy; Ural Irmağı civarında bir göl, köy ve dağ; Makü Bölgesi’nde bir kışlak adıdır. Çıldır Gölü kuzeyinde ve ortasından devlet sınırı geçen Sodalı Göl’ün kuzeyindeki Karsak, Karzak Kasabası ile Karsak Gölü adları da Bulgar göçebelerinden kalmadır. İlk olarak 7. Asırda Gevond, Kars şehri adından bahsetmiştir. Britanya, Rusya ve Kanada’da birer kasabaya Kars adı verilmiştir





Kars ilinin milli mücadele tarihi, I.Dünya Savaşı öncesinden Cumhuriyet’e değin uzanan kesintisiz bir süreci yansıtmaktadır. 19. yüzyıl sonlarından 20. yüzyıl ilk çeyreğine değin ard arda Rus , Ermeni ve İngiliz işgallerine uğramıştır.

Türkiye’nin I.Dünya Savaşı’na girmesi, Çarlığın 1 Kasım 1914’te Sarıkamış’ta, Pasım’da ve öteki Anadolu hudutlarında ileri saldırmasıyla başladı. 6 Kasımda başlayıp 6 gün süren Köprüköy Muharebesinde , Ruslar yenilince Rus Orduları Başkomutanı sayılan son Rus Çarı II.Nikola, 1914 Aralık ayı başlarında Kars’a geldi, Sarıkamış’a geçip askerlerine kendi eliyle madalyalar dağıtarak ordusunu cesaretlendirmeye çalıştı.

I. Cihan Savaşı sırasında, Ruslar 1914 güzünde Kars’ta 150 Türk’ü sürgüne gönderdi. 1915 yılında Enver Paşa komutasındaki 3 Türk Kolordusu Sarıkamış’a ilerleyip bir koldan da Ardahan’a girdi. Keskin soğuklarda Türk ordusu bozguna uğratıldı.

1915 Çanakkale Zaferinin sebebiyle müttefiklerinden yardım alamayan çarlık rejimi tarihe karıştı. Bunun ardından sürgündeki Karslılar geri döndü . Bolşevik yönetimi 3 Mart 1918 Brest-Litowsk Antlaşmasıyla Kars bölgesini Türkiye’ye vermeyi kabul etti. Bu anlaşmayı tanımayan ve başlarında, yıkılan çarlığın sadık subayları bulunan Taşnak Ermenileri Kars köylerinde katliam ve yağmalamalar yapıp, şehrin çarşı ve mahallelerini ateşe verdiler.

25 Nisan 1918 günü Kars , kırk yıllık hasretten sonra, Türk Ordusu ve ay yıldızlı bayrağına kavuştu. Mart-Nisan 1918'de Ermeniler Kars ilinde çok vahşi usullerle katliam yaptılar. 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle Türk ordusu, 1914 sınırı gerilerine çekilmeye mecbur kalınca Ermeni istilası tekrar başladı.

Buna engel olmak isteyen Karslılar kendi güç ve imkanlarıyla ve Wilson Prensiplerine uygun olarak 5 Kasım 1918’de Milli İslam Şurası adı ile demokratik bir yerli hükümet kurdular. Batum, Artvin, Ahıska, Ahılkelek, Serdarabad ve Ordubad’a değin Nahçıvan Türkleri de Kars’taki bu yerli Hükümet’e katılarak sancak ve ilçe

teşkilatını kurdular. Böylece, 1914 Türkiye sınırı kuzeydoğusundaki 36.000 km2'lik bölgenin yerli Türk Hükümetinin merkezi Kars oldu. Bu hükümet 18 Ocak 1919’da 131 temsilcinin katılımıyla gerçekleştirilen “Büyük Kongre” ile “Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti” adını aldı.

Kars yöresindeki örgütlenmenin ilk günlerinde , İngilizler yöre halkının siyasal yönlü çalışmalarına bir ölçüde göz yumdular. Ne var ki siyasal örgütlenme çabalarının güçlenmesi ve merkezileşmesi, İngilizler’in yöredeki denetimini zayıflatmaya başlayınca işgalciler karışmama tutumunu bir yana bıraktılar. 1919’da Kars’a gelen İngiliz temsilcisi Pate, yerli yönetimi tanımayacaklarını bildirdi ve Arpaçay’ın doğusundaki Ermeniler’in Kars’a yerleştirilmelerini istedi. Bu durumdan cesaretlenen Gürcüler de Azgur, Ahıska ve Posof’u işgal ettiler. İngilizler Kars’taki Türk Hükümeti’ni dağıttıktan sonra yöreyi General Garganof ve Osibyan komutasındaki Ermenilerin denetimine bıraktılar.

Böylece Kars ve yöresi işgalden kurtulduktan bir yıl sonra yeniden Gürcü ve Ermeni egemenliği altına girdi

Kars ili Doğu Anadolu Bölgesinin kuzeydoğu kesimlerinde yer almaktadır. Doğusunda Ermenistan , güneydoğusunda Iğdır, güneyde Ağrı, batıda Erzurum , kuzeyde ise Ardahan illeriyle çevrilidir.

Yüzölçümü 9442 km2 olan il, ülke alanının % 1.2'sini kaplamaktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1768 m'dir. İl, 420 10' ve 440 49' doğu meridyenleri, 390 22' ve 410 37' kuzey paralelleri arasında bulunur.

Büyük bir plato özelliği gösteren il topraklarının %51'i platolarla, % 19'u ovalarla, %30'luk kısmı ise dağlık ve tepelik alanlarla kaplıdır.

129856_14_27_01.jpg

ARPAÇAY - KARS TARİHİ

Arpaçay ile Karsın müşterek bir tarihi vardır. Kars İlinin M.Ö ye varan bir tarihi vardır. Karsın bilinen en eski sakinleri Orta Asyadan gelme Hurrilerdir. Hurriler M.Ö 2000 yıllarında Kars Bölgesine yerleşmişlerdir. Van Bölgesinde bulunan Urartu Krallığı Hurrilerin hakimiyetine son vererek Karsı kendi hakimiyeti altına alarak 250 yıl ellerinde bulundurduktan sonra kur- aras boylarına yerleşmiş bulunan İskitlerin eline geçtiği sanılmaktadır.

Kars Arsaklıların elinde kaldıktan sonra uzun bir süre Sasani Bizans ve İslamlar arasında el değiştirmiştir. Bu durum VL yy. başlarına değin devam eder. 1064 yılında Alpaslanın Anı ve Karsı zaptetmesi ile bu bölgenin çehresi birden değişmiştir.

Karsdaki ilk Türk Sanat eserleri bu zamanda yapılmaya başlamıştır. Gerçekten Kars Türk Beyliklerinin elinde çok değişti. Ne var ki, bu değişme aynı hızla devam etmeyerek 1153 yılında Kıpçak-Gürcü akıncıları tarafından işgal edilerek yapılan eserler tahrip edildi. Batı Anadolu Osmanlı Devleti güç kazanırken Kars sırasıyla Celayir Oğulları,Timur Oğulları,Karakoyunlular ve Akkoyunlular gibi Türk ve Türkmen Beylerinin eline geçti.

Her ne kadar Yavuz Sultan Selim Tebriz dönüşünde Karsı ve Arpaçayı ülkesine katmışsa da kesin olarak 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı İmparatorluğuna katılabildi.1534den 1877 yılına dek Kars ve kazaları Osmanlıların elinde kaldı.Bundan sonra 17.-18. yy. da İranlılar tarafından işgal edilmişse de varılan anlaşma ile İranlılar bölgeden çekilmişlerdir. İran saldırılarından kısa bir müddet sonra Rus saldırıları baş gösterdi. .Ruslar ilk denemeyi 1807 yılında Tiflis üzerinden yaptılar. Fakat bu saldırı Türkler tarafından başarısızlığa uğratıldı. Ruslar bu yenilginin acısını 1828 yılında Karsı almakla çıkardı. Fakat Ruslar 1 yıl kalabildiler,1855 yılında yeniden Kars ve İlçelerine hücum eden Rus orduları bozguna uğratılırken şehire başarısından dolayı Gazi unvanı verilmiştir. Bu zaferden kısa bir süre sonra şehirde beliren açlık,hastalık ve soğuk yüzünden Kars ve İlçelerini halk Ruslara bırakmak zorunda kalmış ise de 1856 yılında Paris Anlaşması ile alınmıştır.1877 yılında Ruslar yeniden hücum ettiler. Bu hücumları Gazi Ahmet Muhtar Paşa kısa bir süre durdurduysa da cephane ve asker yardımı gelmeyince Ruslar şehire girdiler.Kars ve İlçeleri 1878 den 1918e kadar Rusların elinde kaldı.Bu kırk yıl içinde halkı göç etmeye ve Türkleri şehirden göç ettirmeye çalışan Ruslar gidenlerin yerine Rus,Ermeni ve Yahudileri getirerek yerleştiriyorlardı. Bu kırk yıllık esaret devresi bitince kısa bir süre şehir elimize geçtiyse de 1.Dünya Harbinin sonunda imzalanan Mondoros Mütarekesi ile Kars kendi kaderi ile baş başa bırakıldı. Bu durum İstiklal Savaşının başlamasına dek sürdü. Kazım Karabekir Paşa kumandasındaki ordu 30 Ekim 1920de bir daha ayrılmamak üzere Karsı ve İlçelerini Türkiyeye kazandırdı.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Zarşad Sancağı olarak bilinen ilçe, 3 Kasım 1920de Rus ve Ermeni işgalinden kurtarılmıştır. Daha önce Zarşad olan adı, 1927 yılında ilçe sınırlarından geçen Arpaçaya izafeten Arpaçay olarak değiştirilmiştir.
Arpaçay ilçesinin doğusunda Ermenistan Cumhuriyeti ve Akyaka ilçesi, güneyinde merkez ilçe bulunmakta olup, kuzeyinde Çıldır ilçesi ve batısındada Susuz ilçesi toprakları bulunmaktadır. Ermenistan Cumhuriyeti ile sınır hattı 22 km.dir. İlçenin alanı 650 km² olup küçük çaplı tepeler verdır. İlçe hudutlarından geçen Kars çayından başka, bir kısmı sınırlarımızda kalan Çıldır gölünden akan Telek suyu bulumaktadır. İlçemizin genel nüfusu 1997 yılı sayımına göre 23496 olup, ilçe merkezinin nüfusu 2.972dir. Arpaçay ilçesinin merkezle birlikte 2 Belediyesi mevcut olup, köylerinin sayısı 49dur. Ayrıca Orta Mahalle, Yeni Mahalle, Bahçeler Mahallesi ve Yalınçayır Mahallesi olmak üzere dört de mahallesi vardır.
İlçe Ekonomisinin özelliği tarı ve hayvancılıktır. İlçede 1998 yılı itibariyle 37.000 büyükbaş, 150.000 küçükbaş hayvan varlığı olup, elde edilen süt geleneksel aile tipi mandıracılık şeklinde değerlendirilmektedir. Hayvan başına yıllık verim büyükbaş hayvanlarda 1000 kg. ve küçükbaş hayvanlarda ise 180 kgdır. İlçede hayvancılık dışında tarımsal üretim de yapılmakta ancak burada asıl amaç hayvancılığı desteklemek olmaktadır.
Arpaçayın il merkezine uzaklığı 39 km, komşuları Çıldır ilçesine 46 km, Akyakaya 45 km, Susuza ise 27 km. uzaklığa sahip olup, yol durumu asfalttır. Köy yollarının durumu ise genel olarak stabilize olup, sadece karayolları ağı üzerinde bulunan köy yolları asfalttır.
Arpaçay Kanyonu ilçenin en önemli tarihi yapılarıdır.

İlçemiz 1927 yılında birleştirilen Şöregel (Kızılçakçak) ile Zerşat kazalarına,doğusundan geçen (Arpaçayı) na göre verilen resmi adıdır. Tanrı dağları batısında Isığ Gölü çevresinde (Arpasuyu) bölgesinden gelme (Arpalı) adı Türk Boylarından kalmadır.16.yy. Osmanlı Sayım Defterinde Arpaçay Suyu ile bunun kaynağı olan Arpalı Gölü çevresine (Arpalı) denmesi de bu yüzdendir .Arpalı diye anılan Türk Boyundan hatıra kalan Arpaçayı adı 1927 de Devletçe Arpaçaya çevrilmiştir.

İlçemiz Osmanlı İmparatorluğu zamanında Zarşat Sancağı ile Kars İline bağlı iken 1877-1918 yılları arasında Rus İşgali altında kalmıştır.1927 yılında yeniden düzenlenen teşkilata göre Zarşat sınırından geçen Arpaçayı nehrine izafeten Arpaçay adını almıştır.

30 Ekim 192de Kars ve İlçeleri Türkiyeye kazandırıldı.3 Kasım 1920de de Arpaçayda Rus askerleri sınır dışı edilerek eski Zaruşat olan Arpaçayda üç gün sonra hürriyetine kavuştu. Hürriyetinin ardından sıra yerleşmeye gelmiştir. Azerbaycan ve Kafkas ellerinden Azeriler ve Karakalpaklar (Terekemeler),Erivandan Kürtler,Kars ve yöresinden Yerliler yerleşmiş olup kendi örf ve adetlerine bağlı kalmakla birlikte aralarında uyum sağlamışlardır.

ata_krs_gls_3_b.jpg

KARSIN KURTULUŞU


Milli mücadelenin ilk günlerinde Mustafa Kemal başkanlığında Sivas Heyet-i Temsiliyesi bir durum değerlendirmesi yapmış ve İtilaf Devletlerinin Bolşevik Hükümeti ile ilişki kurmasını önlemek amacıyla Kafkasya’ya ağırlık verilmesi kararına varmıştır.

Güney Kafkasyanın Ermeni ve Gürcü denetimine geçmesinden sonra Nisan 1919da başlayan Kuva-i Milliye eylemleri 1920 başlarında, 15.Kolordunun desteği ile birlikte, büyük bir yoğunluk kazandı.

Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti dağıtılmasından sonra, Ermeni denetimi neredeyse tüm Kars yöresini kapsamış , sadece Çıldır uzun süre bunun dışında kalabilmiştir. Ermeniler Şubat 1920 de bölgeyi ele geçirmek için büyük bir saldırı başlatmış ve 17 Şubatta Çıldır ve Arpaçay'a ulaşmışlardır. Bu gelişmeler üzerine Heyet-i Temsiliye Elviye -i Selasenin (Üç Vilayet, Kars, Ardahan ve Batum'un) yeniden elde edilmesini uygun buldu ve bu amaç doğrultusunda 15.Kolordu Komutanı Kazım Krabekir Paşa hızla hazırlıklara girişti. Erzurum ve Van vilayetleri ile Erzincan sancağında seferberlik ilan edildi. Kazım Karabekir Paşa hükümete harekatın 23 Haziranda başlayacağını bildirerek, karargahını Horuma taşıdı.

28 Eylül 1920de Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa Sarıkamış yönünde harekete geçerek, 29 Eylülde Sarıkamışı kurtardı.

TBMM Hükümetinin 'Doğu Harekatının Karsa dek uzatılmasını istemesi üzerine; Doğu Cephesi birlikleri 28 Ekim 1920de yeniden saldırıya geçti ve 9. Kafkas Tümeni 30 Ekimde Ermenilerin direnişini kırarak Karsa girdi.

20 KasımErmenilerle yapılan ateşkesin ardından 22 Kasım 1920'de Gümrüde baslayan
barış görüşmeleri 2 Aralıkta sonuçlandı ve Ermenistan Hükümetiyle T.B.M.M Hükümeti arasında bir barış antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Kars Sancağının bütünü Türkiye topraklarına katıldı. Antlaşma öncesinde Ermenistanın elinde bulunan Tuzluca Kazası da Türklere verildi. Ancak imzadan bir gün sonra , Sovyet Kızılordu Birlikleri Ermenistana girdiler. Taşnak Hükümeti devrilerek yerine Ermenistan Sovyet Hükümeti kuruldu bu durumda anlaşma da onaylanamadı.

Kızılordunun harekatı Gürcistana yönelince, Tiflisteki Gürcü Hükümeti Ankaraya başvurdu ve TBMM'nin desteğini istedi. Bu destek karşılığında Batum, Ardahan ve Artvin Türklere bırakılacaktı. Gelişmeler sonucunda Şubat 1921de Ardahan ve Artvin Sancaklarının Gürcistan Hükümeti tarafından Türkiyeye bırakıldığı açıklandı. Doğu cephesi birlikleri de aynı gün harekete geçerek, bu iki şehri Türkiyeye kattılar.

16 Mart 1921de Sovyet Hükümetiyle imzalanan Moskova Antlaşması ile Kars ve Artvin'in Sovyet Rusya ile olan sınırları belirlendi. Bu antlaşmaya göre, daha önce Elviye-i Selase içinde yer alan Batum ve ayrıca Ahıska ile Ahılkelek Türkiye sınırları dışında kaldı.

Moskova Antlaşmasından 7 ay sonra 13 Ekim 1921de Kafkasyadaki Sovyet Hükümetleri ile Türkiye arasında Karsta yeni bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma, Sovyet Rusya yönetimi ile Moskovada yapılan antlaşmanın yinelenmesi anlamını taşıyor, Karsın ve Artvinin bugünkü sınırlarının taraflarca bir kez daha onaylandığını ifade ediyordu.

Milli Mücadele süresince doğu cephesinde yeni bir askeri ya da siyasal gelişme olmadı. Bu cephenin birlikleri de, kısa bir süre sonra, Batı Cephesine gönderildi.

ata_krs_gls_1_b.jpg

1. DÜNYA SAVAŞINDA KARS

Kars ilinin milli mücadele tarihi, I.Dünya Savaşı öncesinden Cumhuriyete değin uzanan kesintisiz bir süreci yansıtmaktadır. 19. yüzyıl sonlarından 20. yüzyıl ilk çeyreğine değin ard arda Rus , Ermeni ve İngiliz işgallerine uğramıştır.

Türkiyenin I.Dünya Savaşına girmesi, Çarlığın 1 Kasım 1914te Sarıkamışta, Pasımda ve öteki Anadolu hudutlarında ileri saldırmasıyla başladı. 6 Kasımda başlayıp 6 gün süren Köprüköy Muharebesinde , Ruslar yenilince Rus Orduları Başkomutanı sayılan son Rus Çarı II.Nikola, 1914 Aralık ayı başlarında Karsa geldi, Sarıkamışa geçip askerlerine kendi eliyle madalyalar dağıtarak ordusunu cesaretlendirmeye çalıştı.

I. Cihan Savaşı sırasında, Ruslar 1914 güzünde Karsta 150 Türkü sürgüne gönderdi. 1915 yılında Enver Paşa komutasındaki 3 Türk Kolordusu Sarıkamışa ilerleyip bir koldan da Ardahana girdi. Keskin soğuklarda Türk ordusu bozguna uğratıldı.

1915 Çanakkale Zaferinin sebebiyle müttefiklerinden yardım alamayan çarlık rejimi tarihe karıştı. Bunun ardından sürgündeki Karslılar geri döndü. Bolşevik yönetimi 3 Mart 1918 Brest-Litowsk Antlaşmasıyla Kars bölgesini Türkiye’ye vermeyi kabul etti. Bu anlaşmayı tanımayan ve başlarında, yıkılan çarlığın sadık subayları bulunan Taşnak Ermenileri Kars köylerinde katliam ve yağmalamalar yapıp, şehrin çarşı ve mahallelerini ateşe verdiler.

25 Nisan 1918 günü Kars , kırk yıllık hasretten sonra, Türk Ordusu ve ay yıldızlı bayrağına kavuştu. Mart-Nisan 1918'de Ermeniler Kars ilinde çok vahşi usullerle katliam yaptılar. 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle Türk ordusu, 1914 sınırı gerilerine çekilmeye mecbur kalınca Ermeni istilası tekrar başladı.

Buna engel olmak isteyen Karslılar kendi güç ve imkanlarıyla ve Wilson Prensiplerine uygun olarak 5 Kasım 1918de Milli İslam Şurası adı ile demokratik bir yerli hükümet kurdular. Batum, Artvin, Ahıska, Ahılkelek, Serdarabad ve Ordubada değin Nahçıvan Türkleri de Kars&taki bu yerli Hükümete katılarak sancak ve ilçe teşkilatını kurdular. Böylece, 1914 Türkiye sınırı kuzeydoğusundaki 36.000 km2'lik bölgenin yerli Türk Hükümetinin merkezi Kars oldu. Bu hükümet 18 Ocak 1919da 131 temsilcinin katılımıyla gerçekleştirilen Büyük Kongre& ile Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti adını aldı.

Kars yöresindeki örgütlenmenin ilk günlerinde , İngilizler yöre halkının siyasal yönlü çalışmalarına bir ölçüde göz yumdular. Ne var ki siyasal örgütlenme çabalarının güçlenmesi ve merkezileşmesi, İngilizlerin yöredeki denetimini zayıflatmaya başlayınca işgalciler karışmama tutumunu bir yana bıraktılar. 1919da Karsa gelen İngiliz temsilcisi Pate, yerli yönetimi tanımayacaklarını bildirdi ve Arpaçayın doğusundaki Ermenilerin Karsa yerleştirilmelerini istedi. Bu durumdan cesaretlenen Gürcüler de Azgur, Ahıska ve Posofu işgal ettiler. İngilizler Karstaki Türk Hükümetini dağıttıktan sonra yöreyi General Garganof ve Osibyan komutasındaki Ermenilerin denetimine bıraktılar.

Böylece Kars ve yöresi işgalden kurtulduktan bir yıl sonra yeniden Gürcü ve Ermeni egemenliği altına girdi.

Paslanıp taşlaşan kalbe
Sevgi dolur bizim yurtta
Nice çaresiz hastalar
Şifa bulur bizim yurtta.

Dağında ceylanlar otlar
Kuzuyla oynaşır kurtlar
Vatan için koç yiğitler
Harman olur bizim yurtta.

Bu cenneti gören gözler
Öldükten sonra da özler
Dostlara verilen sözler
Baki kalır bizim yurtta.

Bu eli doyunca gezin
Gönül defterine yazın
Zeynel, her an gönül sazın
Murat alır bizim yurtta.

ataciceklekarsilama02.jpg

ATATÜRK'ÜN KARS'A GELİŞİ

Yanında eşi Latife hanım, yakın arkadaşlarından Salih Bozok, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Kılıç Ali, Rauf Benli, Cumhur Başkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu, Muhafız Birliği Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe), Başyaver Rusihi ve yaverleri ile birlikte, 4 Ekim 1924’te Erzurum’dan Sarıkamış’a gelerek, o günü ve ertesi günü Sarıkamışta geçirmişti. Atatürk Sarıkamış’ta iken Türk Ocağını ziyaret etmiş, burada Hamdullah Suphi yaptığı konuşmada, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Kültür Politikası üzerinde durarak; “Hedefimiz, milli kültürü yükseltmek olacaktır, sizler bu kültürün ışıklarısınız, köylere kadar yanmalısınız.” demiştir. Sarıkamışlı gençler Atatürk ve konuklarına bir öğlen yemeği vermiş ve yemekte ateşli konuşmalar yapmışlardır. Akşam ise Sarıkamış Askeri Gazinosunda Atatürk’ün onuruna bir şölen düzenlenmiştir.

6 Ekim 1924 salı sabahı ise Atatürk ve heyeti trenle Kars’a hareket etmişlerdir. Yol boyunca halk istasyonlarda Atatürk’ü bayraklarla karşılıyor ve sevinç gösterileriyle uğurluyordu. Tren öğlene doğru Kars istasyonuna gelmişti. Trenden Paşanın gideceği yere kadar halılar döşenmiş, halk ve öğrenciler ise, polis ve jandarma birlikleri ile yolun iki tarafına dizilmiş, yakın köylerden insanlar gelerek adeta Kars halkının paşaya duydukları sevgiyi göstermek için tren istas-yonunu hınca hınç doldurmuşlardı. Tam bir düğünü andıran bu karşılamada kurbanlar kesiliyor insanlar Atatürk’e “Yaşa Kemal Paşa” diyerek, tezahüratta bulunuyordu.

Kısa bir süre sonra dinlendikten sonra hükumet binasına gelen Atatürk, burada Ardahan ve Kağızman’dan gelen heyetle görüşmüş, sonrasında ise Belediyeye giderek; Kars’ın ihtiyaçlarını dinlemiş, yapılan işler konusunda bilgi almış, kısa bir süre önce meydana gelen depremden zarar gören Kars ve çevresine devlet yardımının en kısa zamanda ulaşacağı sözünü vermiştir.

Daha sonra komutanlığı gezen Atatürk, burdan çıktıktan sonra Kars Numine okuluna gitmiştir, burada ateşli bir genç yaptığı konuşmada “Bir zamanlar Türk Milleti’ne büyük felaketler getiren meş’um medreseler, onların getirdiği cehalet ve tassup yüzünden pek çok genç dimağlar zehirleniyor, karanlığa gömülüyordu. Gerçeği gören aydınlar ise isyan ve feveran içindeydi.Şimdi senin çalışman ve zaferinle, zulüm ve ihanet görmekte olan yavruların Cumhuriyet Bayrağı altında hür ve bağımsız yaşıyor.” dedi. Buradan çıktıktan sonra ise Kız Okuluna giden Atatürk, akşam ise
Türk Ocağı’nın davetine katılmıştır.



Konuşmaların olduğu, şiirlerin okunduğu ve Kars’ın düşman işgalinden kurtuluşunun temsil edildiği gecenini en önemli kısmı ise; Halk oyunu ekibinin, Gazi için bestelenmiş olan “Hoş Gelişler Ola” türküsü ile birlikte oyununun sergilenişi idi. Büyük bir alkış alan bu oyunun sergilenişinde, Atatürk ve eşi Latife hanım bir kaç kez ayağı kalkarak oyuncuları ve salondakileri selamlamışlardır. İki saat sonra salondan ayrılan Gazi, saat 21:00’de Sarıkamış’a hareket etmek üzere tren istasyonuna gelmiş, halk ise Gazi’yi yalnız bırakmamıştı. Gençler ellerinde meşalelerle yollara dizilmiş, büyük önder ulu Atatürk’ü “Yolunuz açık olsun” diyerek uğurlamışlar, Atatürk ve eşi Latife hanım alkışlar arasında trene binmişlerdir.



Atatürk 7 Ekim 1924’te Başbakan İsmet İnönüye çektiği Telgrafla, Kars gezisi hakkındaki izlenimlerini duyurmuştur. Bu telgrafta; “Kars’ta bütün halk, gençler, öğrenciler, köylerinden arabaları ile gelen çiftçiler, büyük bir tezehüratta bulundu. Kars vilayeti kazaları, Ardahan vilayeti, devleti ve arz-ı tanzim için Kars’a hususi heyetler göndermişlerdi. Bütün serhad vilayetlerimizi görmeye vaktim olmadığı için çok müteessirim. Suret-i umumiyede gördüklerimden memnunum. Bilhassa kesif bir gençlik pek ziyade hassasyet gösterdi.” demiştir.

Hoş Gelişler Ola
Mustafa Kemal Paşa

Hoş gelişler ola
Mustafa Kemal Paşa
Askerin milletin
Bayrağınla çok yaşa

***

Arş arş ileri
Selfenaz* eyle bu kademleri*
Tebrik eyleriz Kars’a gelmeni
Min* sene yaşa möhterem Paşa
Baş eğip tamam tebrik etleriz.

***

Askerin Milletin
Rehmin* basır sen Kemal
Dahisi gazisi
Bilgesi sen Kemal

***

Arş arş ileri ileri
Arş ileri marş ileri
Dönmez geri Türk’ün askeri
Sağdan sola, soldan sağa
Alda bayrağı düşman üstüne.

***

Cephede mitralyöz*
Ayna gibi parlıyor
Şarkistan Türkleri
Bayrak açmış bekliyor.

***

Parlayan yıldız
Alemi tenvir eder
Cumhuriyet bayrağı
Semalar içre* süzer.



Selfenaz: Lütuf
Kadem: Makam
Min: Bin
Rehm: İnsaf
Mitralyöz: Makineli Tüfek
Tenvir: Süz
İçre: içinde

28.jpg

20.jpg

KARSTA TARIM


Kars ekonomisi çok büyük oranda tarıma ve hayvancılığa dayalıdır. Bu ekonomik yapının bir sonucu olarak il nüfusunun ağırlığı kırsal kesimde yaşamaktadır. 2000 yılı nüfus tespitine göre il nüfusunun %56,38 'i kırsal kesimde yaşarken , kentlerde yaşayanların oranı %43,62 civarındadır. Kırsal kesimde yaşayanların yanı sıra kentlerde yaşayan halkın önemli bir bölümü de tarla tarımı ve geleneksel mera hayvancılığı ile uğraşmaktadır.

İlde geçimini tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile sağlayanların oranı yaklaşık %80 civarındadır. Bu oran Türkiye ve Doğu Anadolu Bölgesinin ortalamasınında üstündedir..

Çok eski tarihlerden itibaren tahıl tarımı ve mera hayvancılığının temel ekonomik yapıyı belirlediği Kars tarımsal yapısının deseninde bazı değişimlerin yaşandığı dönem olarak 1878 sonrasını görmekteyiz. Zira 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Kars'ın Ruslarca işgal edilmesinin ardından Ruslar, o güne kadar kendisine yeterli özellikler gösteren, ticarileşmemiş Kars tarımsal yapısında birtakım değişikliklere gitmiştir. Tahıl, baklagil ve meyve üretiminde yoğunlaşan Kars tarımı, işgal sonrasında sanayi bitkileri üretimine doğru bir yönelme göstermiştir. İlerde değinileceği üzere ayçiçek ekiminin yaygınlaşması ile bitkisel yağ üretimi gelişmiş, tütün ekimi sayesinde küçük ölçekli sigara imalathaneleri kurulmaya başlamıştır.

Ayrıca kullanılan çeşitli tarımsal teknikler buğday ve arpa üretiminde verim artışına yol açarken mısır, patates ve pirinç ekimi de hızlandı. Örneğin 1863'te 794 ton olan patates üretimi 1910'da 4.416 tona ulaşmıştı. Bu rakam bugünkü Türkiye sınırlarındaki illerin o dönemdeki üretiminin yaklaşık %10 'u kadardır. Bu üretim, tarım teknolojisinde görülen değişimin yanında ücretli emek istihdamıyla mümkün olabiliyor ve tarımda kapitalistleşme boy gösteriyordu. Nadasa bırakılan ya da başka bir nedenle ekilmeyen toprakları ekime açabilmek için tarımda at ve pulluk kullanımı yaygınlaştırılınca 1884-1913 yılları arasında ekilebilir topraklar 2 katına, tarım nüfusu da 4 katına çıktı. Tarımda özellikle pulluk ve Malakan atı denilen dayanıklı türün kullanılması, verim artışında etkili olmuştu.

Kullanılan yeni teknikler ve tarımsal nüfusun artışının getirdiği ürün patlaması Kars-Tiflis arasında kurulan demiryolu vasıtası ile Rusya' ya aktarılıyordu.

Kars'ın 1920'de yeniden Türk topraklarına katılması sonrasında pazar imkanını kaybeden tarımsal üretim duraklamış ve yeniden kendine yeterli bir yapıya dönmüştür.

Arazi Dağılımı

Kars ilinin 9.442 km2 olan toplam yüzölçümünün 342.997 hektarı (%36,3) tarım alanı, 327.850 hektarı(%34,7) çayır ve mera, 30.300 hektarı (%3,3) orman alanı, 243.060 hektarı (%25,7) ise tarım dışı arazidir.

İlin tarım arazisinin yaklaşık %98' i tarla alanı olarak kullanılmaktadır. Geriye kalan yaklaşık %2'lik tarım arazisini ise bağ ve bahçeler oluşturmaktadır. .

DSİ etüdlerine göre ildeki ekonomik olarak sulanabilir tarım alanının toplam tarım alanı içindeki oranı %39,8 civarındadır. Bu da yaklaşık 144.015 hektardır. Fakat Kars'ta şu anda sulanabilen tarım alanı 21.968 hektar olup bu rakam il yüzölçümünün %6,3'üne tekabül etmektedir. Yani ildeki ekonomik olarak sulanabilir alanın sadece %15,25'i sulanmaktadır. Yapımı halen sürmekte olan Selim-Bayburt barajının bitirilmesi durumunda yaklaşık 5.237 hektar tarım arazisi daha sulanabilecektir. Bunun yanında Arpaçay Ovası II.Etap Sulama Projesi ile 11.400 hektar alanda sulu tarıma geçme imkanı doğacaktır.



342.997 hektar ile Kars tarım alanının %98'sini oluşturan tarla alanları oluşturmakta, ekilen ürün çeşitleri bakımından ise tahıllar ında, 1997 yılında 206.658 hektar alan ekilmiştir. Ekilen ürün çeşitlerine baktığımızda en başta 196.201 hektarlık alan ile tahılları görmekteyiz. Bu açıdan tahıl ürünleri %95'lik bir oran sergilemektedir. Tahılları 5.856 hektar ve %2,83'lük pay ile baklagiller, 2.583 hektar ve %1,25'lik pay ile endüstriyel bitkiler, 2.015 hektar ve %1'lik pay ile yumru bitkiler izlemektedir.



TARIM ÜRÜNLERİ


Tahıllar

Kars'ta tarla ürünleri üretiminde gerek ekiliş alanı, gerekse üretim bakımından tahıllar ilk sırada gelmektedir. Tahıllar içinde de en büyük paya sahip olan ürün buğdaydır. Tahılın tarım ürünleri içinde yüksek orana sahip olmasının en önemli nedeni, ilin coğrafi konumu, yeryüzü şekilleri ve iklimidir. Zira Kars'ın bulunduğu Kuzeydoğu Anadolu, Türkiye'nin en yüksek bölümü olup ortalama 1800-2000 metre yüksekliklerden oluşan yer şekilleri, yıllık ortalama 4,2 Co'lik sıcaklık ve 500 mm gibi bir yağış miktarı ilde doğal olarak tahıl tarımını zorunlu kılmaktadır.

1925-1926 Devlet Salnamesinde ilde o dönemde 38.200 hektarlık tarla alanında 13.767 hektar buğday, 23.219 hektar arpa, 86 hektar mısır, 50 hektar darı, 40 hektar çavdar ekildiği belirtilmektedir. Buradaki verilerden o dönemde toplam tarla alanının yaklaşık %97,3'ünün tahıl ürünlerinden oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan baktığımızda 1925'ten günümüze kadar tahıl ürünlerinin toplam ekilen alan içindeki payının pek değişmediği görülmektedir. 1925'te %97,3 olan tahılların payı günümüzde %95 düzeyindedir.

1999 yılına gelindiğinde gerek ekilen alan ve gerekse elde edilen ürün açısından bir artış gözlenmektedir. Zira bu yılda toplam 226.635 hektarlık tarla ekim alanının %95'ini teşkil eden 216.884 hektara tahıllar ekilmektedir. Tahıl ekilen bu alanın %51,32'ini oluşturan 111.304 hektarda buğday, geri kalan 48,68'lik alan yani 105.373 hektarda ise arpa ekilmektedir. Aynı yılda buğday üretimi 105.635 ton, arpa üretimi ise 127..201 tondur. Tahıllardan buğday ve arpa dışında diğer ürün çeşitlerinde üretim yok denecek kadar azdır. Zira bunlar dışında sadece 5 hektarlık alanda, 4 ton yulaf üretilmiştir. Buğday toplam ekili alanların %50,89'unu , arpa ise %46.56'sını oluşturur.

Toplam tahıl üretiminin %45,44sini buğday, %55,64'ini arpa teşkil eder. Bu ürünlerden buğdayın hektar başına verimliliği 992 kg iken, arpanın verimliliği 1.234 kg 'dır.

Bu üretim değerleriyle Kars ili, 1997 yılında üretim değerleri açısından Türkiye genelinde buğdayın %0,44'ünü, arpanın ise %1,16'sını üretmekte iken, pazarlanan tarla ürünleri değeri bakımından ise buğdayda Türkiye toplamının %0,4'ünü, arpanın ise %1,06'sını üretmektedir.

TARIMSAL MEKANİZASYON

Kars ilinde modern tarım araçları kullanımına Rus işgali altında bulunduğu dönemlerde başlanmış, 1884-1913 döneminde ekilebilir topraklar iki katına çıkmıştır.

Cumhuriyet döneminde tarımsal mekanizasyon daha da artmıştır. 1966 yılında yapılan Köy Envanterine göre şu anda Kars iline bağlı bulunan yerleşim birimlerinde yaşayan 43.998 çiftçi ailesine ait olmak üzere 21.943 karasaban, 5.085 kağnı arabası, 6.567 hayvan pulluğu, 14.409 dört tekerlekli araba bulunuyordu. İlde o yıllarda modern tarım aletlerinden mibzer 33 adet, traktör 68 adet bulunmakta idi.

1998 yılına gelindiğinde ildeki bazı tarım araç-gereçlerinin sayısı şu şekildedir:

Karasaban 2.390, hayvan pulluğu 1.817, kulaklı traktör pulluğu 4.549, döner kulaklı traktör pulluğu 170, diskli traktör pulluğu 240, toprak frezesi 88, tahıl mibzeri 47, biçer bağlar makinesi 49, kendi yürür biçer döver 30, slaj makinesi 15, selektör 15, elektrik motorlu motopomp 38, termik motorlu motopomp 534, sabit süt sağma makinesi 15, seyyar süt sağma makinesi 37, traktör 4.992.

Tarımsal mekanizasyon açısından 1966 yılı ile 1996 yılını karşılaştırdığımızda modern tarım araçlarının sayısında ve oranında büyük artışlar görülmesinin yanında 1966'da ilde hiç bulunmayan slaj makinesi, motopomp gibi modern araçların tarımsal faaliyette kullanılmaya başlandığı gözlenmektedir. Ayrıca önceleri çok yaygın olarak kullanılan bazı geleneksel tarım araçlarının (karasaban, hayvan pulluğu, kağnı arabası vb) sayısının çok düşük rakamlara indiği , bunların yerine modern araç kullanımının yaygınlaştığı görülmektedir. Tarımsal mekanizasyonun yaygınlaşması ise hem daha fazla alanın tarımda kullanımını mümkün kılmış, hem de belli bir alandan elde edilen ürün miktarını artırmıştır. 1925'te 38.200 hektar olan tarım alanı günümüzde 361.847 hektara ulaşmış, yani neredeyse on katlık bir artış göstermiştir.

Cumhuriyet Döneminde Tarım:

Türk topraklarına yeniden katılmasının ardından, Kars'ta eskisine göre bir ürün azalışı olmuştur. Çünkü yurdun diğer bölgelerine ulaşım sadece karayolundan ve çok güç şartlar altında sağlanabiliyordu. Bu durum ise ticaret imkanını kısıtlayan bir faktördü.

1925-1926 Devlet Salnamesinde Kars ve civarında 38.200 hektar muhtelif tarım ürününün ekildiği, bu ürünlerin ise 13.765 hektar buğday, 23.219 hektar arpa, 86 hektar mısır, 50 hektar darı, 40 hektar çavdar, 601 hektar patates, 289 hektar susam, 98 hektar mercimek ve 42,4 hektar fasulye olarak sıralandığı yazılıdır. Salnamede ayrıca Kağızman civarında sebze ve meyve bahçeleri bulunduğuna değinilmekte ve bu bahçelerin toplam 720 hektardan ibaret olduğu anlatılmaktadır. Bu bahçelerde elma, armut, erik, vişne, şeftali, ceviz, kiraz ve az miktarda üzüm üretildiğini yine bu kaynaktan öğrenmekteyiz.

İlin güneyinde yer alan ilçelerde düşük rakımları, toprağın bağ ve bahçe tarımına uygun olması ve sulama imkanları sebebiyle bağ ve bahçe tarımı da yapılabilirken, kuzeyde yer alan ilçelerin yüksek rakımlı olması, toprağın topografik özellikleri, sulama imkanlarının yeterli olmaması gibi sebeplerle sadece tarla tarımı yapılabilmektedir.

Arazi Dağılımı

Kars ilinin 9.442 km2 olan toplam yüzölçümünün 361.847 hektarı (%38,3) tarım alanı, 308.999 hektarı(%32,7) çayır ve mera, 30.300 hektarı (%3,3) orman alanı, 243.060 hektarı (%25,7) ise tarım dışı arazidir.

İlin tarım arazisinin yaklaşık %98' i tarla alanı olarak kullanılmaktadır. Geriye kalan yaklaşık %2'lik tarım arazisini ise bağ ve bahçeler oluşturmaktadır. Sebze bahçeleri 678 hektarlık bir alan oluştururken, meyve ağaçlarının alanı 979 hektardır. 337.307 hektar olan tarla arazilerinin yaklaşık %65'i ekilmekte, %35'i ise nadasa bırakılmaktadır.



DSİ etüdlerine göre ildeki ekonomik olarak sulanabilir tarım alanının toplam tarım alanı içindeki oranı %39,8 civarındadır. Bu da yaklaşık 144.015 hektardır. Fakat Kars'ta şu anda sulanabilen tarım alanı 21.968 hektar olup bu rakam il yüzölçümünün %6,3'üne tekabül etmektedir. Yani ildeki ekonomik olarak sulanabilir alanın sadece %15,25'i sulanmaktadır. Yapımı halen sürmekte olan Selim-Bayburt barajının bitirilmesi durumunda yaklaşık 5.237 hektar tarım arazisi

daha sulanabilecektir. Bunun yanında Arpaçay Ovası II.Etap Sulama Projesi ile 11.400 hektar alanda sulu tarıma geçme imkanı doğacaktır.

337.307 hektar ile Kars tarım alanının %98'sini oluşturan tarla alanında, 1997 yılında 206.658 hektar alan ekilmiştir. Ekilen ürün çeşitlerine baktığımızda en başta 196.201 hektarlık alan ile tahılları görmekteyiz. Bu açıdan tahıl ürünleri %95'lik bir oran sergilemektedir. Tahılları 5.856 hektar ve %2,83'lük pay ile baklagiller, 2.583 hektar ve %1,25'lik pay ile endüstriyel bitkiler, 2.015 hektar ve %1'lik pay ile yumru bitkiler izlemektedir.

TARIM ÜRÜNLERİ

Tahıllar : Kars'ta tarla ürünleri üretiminde gerek ekiliş alanı, gerekse üretim bakımından tahıllar ilk sırada gelmektedir. Tahıllar içinde de en büyük paya sahip olan ürün buğdaydır. Tahılın tarım ürünleri içinde yüksek orana sahip olmasının en önemli nedeni, ilin coğrafi konumu, yeryüzü şekilleri ve iklimidir. Zira Kars'ın bulunduğu Kuzeydoğu Anadolu, Türkiye'nin en yüksek bölümü olup ortalama 1800-2000 metre yüksekliklerden oluşan yer şekilleri, yıllık ortalama 4,2 Co'lik sıcaklık ve 500 mm gibi bir yağış miktarı ilde doğal olarak tahıl tarımını zorunlu kılmaktadır.

1925-1926 Devlet Salnamesinde ilde o dönemde 38.200 hektarlık tarla alanında 13.767 hektar buğday, 23.219 hektar arpa, 86 hektar mısır, 50 hektar darı, 40 hektar çavdar ekildiği belirtilmektedir. Buradaki verilerden o dönemde toplam tarla alanının yaklaşık %97,3'ünün tahıl ürünlerinden oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan baktığımızda 1925'ten günümüze kadar tahıl ürünlerinin toplam ekilen alan içindeki payının pek değişmediği görülmektedir. 1925'te %97,3 olan tahılların payı günümüzde %95 düzeyindedir.

1997 yılına gelindiğinde gerek ekilen alan ve gerekse elde edilen ürün açısından bir artış gözlenmektedir. Zira bu yılda toplam 206.658 hektarlık tarla ekim alanının %95'ini teşkil eden 196.201 hektara tahıllar ekilmektedir. Tahıl ekilen bu alanın %51,5'ini oluşturan 101.038 hektarda buğday, geri kalan 48,5'lik alan yani 95.158 hektarda ise arpa ekilmektedir. Aynı yılda buğday üretimi 82.087 ton, arpa üretimi ise 95.615 tondur. Tahıllardan buğday ve arpa dışında diğer ürün çeşitlerinde üretim yok denecek kadar azdır. Zira bunlar dışında sadece 5 hektarlık alanda, 3 ton yulaf üretilmiştir. Buğday toplam ekili alanların %48,9'unu , arpa ise %46'sını oluşturur.

Toplam tahıl üretiminin %46,2'sini buğday, %53,8'ini arpa teşkil eder. Bu ürünlerden buğdayın hektar başına verimliliği 835 kg iken, arpanın verimliliği 1.029 kg 'dır.

Bu üretim değerleriyle Kars ili, 1997 yılında üretim değerleri açısından Türkiye genelinde buğdayın %0,44'ünü, arpanın ise %1,16'sını üretmekte iken, pazarlanan tarla ürünleri değeri bakımından ise buğdayda Türkiye toplamının %0,4'ünü, arpanın ise %1,06'sını üretmektedir.



Baklagiller : 1925-1926 Devlet Salnamesinde Kars İli civarında 98 hektar mercimek, 42,4 hektar fasulye olmak üzere toplam 140,4 dönüm baklagil ekildiği belirtilmektedir.

1997'de baklagillerin ekim alanı 5.856 hektar olup, 1.457 ton üretim gerçekleştirilmiştir. Ürün çeşidi olarak sadece kuru fasulye, yeşil mercimek ve fiğ üretilmektedir. Gerek ekiliş alanı, gerekse ürün olarak en çok üretilen baklagil çeşidi ise fiğdir. 5.856 hektarlık baklagil alanının 5.779 hektarına fiğ ekilmiş ve 1.368 ton ürün elde edilmiştir. Yeşil mercimek 44 hektarlık bir alana ekilerek 43 ton ürün elde edilmiş iken, kuru fasulye 33 hektara ekilmiş ve 46 ton ürün sağlanmıştır.

Bu üretim rakamlarıyla Kars, üretim bakımından Türkiye genelinde fiğin %0,83'ünü, yeşil mercimeğin %0,04'ümü, uru fasulyenin ise %0,02'sini üretmektedir. Pazarlanan tarla ürünleri değeri bakımından Türkiye'nin toplam fiğ üretiminin %0,94'ünü, yeşil mercimek üretiminin %0,05'ini ve kuru fasulyenin %0,02 gibi çok küçük bir oranını üretebilmektedir.

Endüstri Bitkileri ve Yağlı Tohumlar : 19. yüzyıl sonlarında Rus işgaline uğrayan Kars'ta endüstriyel bitki üretimine başlandığı, özellikle tütün ve ayçiçeği üretimi yapıldığı bilinmektedir.



Şu an itibariyle ilde üretilen tek endüstriyel bitki şeker pancarıdır. Yağlı tohumlardan ise çok düşük miktarda ayçiçeği üretimi yapılmaktadır. 1992'de 1.578 hektar alana şeker pancarı ekilmiş ve yaklaşık 39.949 tonluk bir üretim sağlanmıştır. Bu rakamlar 1993 yılında faaliyete geçen Kars Şeker Fabrikasının üreticiye verdiği destek ve teşvikler sayesinde bir artış göstermiştir. 1997 yılı itibariyle ekim alanı 2.583 hektara, üretim miktarı ise 51.916 tona çıkmıştır. Sulanan tarım alanlarının artması bu üretimi daha da artıracak ve diğer illerden getirilen şeker pancarı ile hammadde açığını kapatan Kars Şeker Fabrikasının ildeki üretimle işlemesi söz konusu olacaktır. Zira artan üretim miktarına rağmen ilde üretilen şeker pancarı fabrikanın işleme kapasitesinin altında kalmakta ve bu sebeple komşu illerden getirilen ürün ile bu açık kapatılmaya çalışılmaktadır.

İlde yağlı tohumlardan sadece ayçiçeği ekimi yapılmakta olup, hem ekilen alan hem de ürün açısından çok düşük miktardadır. Zira 1997 yılında 3 hektarlık ekim alanından 3 ton ayçiçeği elde edilmiştir.





Yumru Bitkiler : Kars'ta geçmiş yıllardan günümüze kadar en çok üretilen yumru bitki patatestir. 1878'den 1920'ye kadar Rus işgalinde kalan ilde Rusların kullandığı bazı yeni tekniklerle birlikte patates üretimi de hızlanmış ve 1863'te yapılan tespitlerde 794 ton olan üretim 1910'da 4.416 tona çıkmıştır. Bu miktar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan illerin o dönemdeki toplam üretiminin neredeyse %10' udur.



Kars'ın Türk topraklarına katılması sonrasında pazar imkanını kaybeden bir çok üründe olduğu gibi patates üretiminde de bir düşüş gözlenmiştir. 1925 yılında ilde patates üretimine ayrılan alan toplam 601 hektardır. Bu yıldaki patates üretimi ise yaklaşık 1.700 ton ile toplam Türkiye üretiminin %2,34'üdür. 1925 yılı patates üretim miktarı 1910 yılındaki 4.416 tonluk üretimin çok gerisine düşmüştür.

1997 yılında yumru bitkilerin ekim alanı 2.010 hektardır. Bu alanın neredeyse tamamı patates üretimine ayrılmış olup kuru soğan ekimi yapılan alan ise çok azdır. 1997 verilerine göre 2.010 hektarlık patates ekim alanından 38.435 ton ürün elde edilmiş, kuru soğan ise sadece 5 hektarlık alana ekilerek yaklaşık 6 ton ürün sağlanmıştır. Kars, gerek üretim bakımından, gerekse pazarlanan patates değeri bakımından Türkiye toplamının %0,75'ini üretmektedir.

Sebzeler : Kars ili üretiminde sebzeler çok az yer tutmaktadır. Bunun sebebi olumsuz iklim koşulları ve sulama olanaklarının yetersizliğidir. 1997 yılı itibariyle 188 hektarlık alanda yapılan sebze ürünleri üretimi ile toplam 1.148 ton ürün elde edilmiştir. Bu ürünler içinde en yüksek üretim miktarı 616 ton ile yaprağı yenen sebzelerde gerçekleşmiş olup, bunlardan lahana üretimi 610 ton ile başta gelmektedir. Bu sebzeyi 4 ton ile maydanoz, 2 ton ile tere izlemektedir. Yaprağı yenen sebzelerden sonra ise baklagil sebzeleri gelir ki, bunlardan tarımı yapılan tek çeşit 144 tonluk üretimi ile taze fasulyedir. Bunu ise 236 ton üretim ile meyvesi yenen sebzeler takip eder. Bunlardan karpuz 120 ton, domates 65, kavun 25, balkabağı 10, salatalık 5, patlıcan 5, biber ise 6 ton üretilmiştir.

Sebze grupları içinde üretimi en düşük olanlar ise soğansı, yumru ve kök sebzeler olup 127 ton taze soğan, 17 ton havuç, 4 ton turp ve 4 ton şalgam olmak üzere bu grupta toplam 152 ton üretim yapılmıştır.

1.148 ton olan il sebze üretimi Türkiye üretiminin %0,006'sıdır. Pazarlanan sebze değeri ise ülke toplamının sadece %0,01'ine eşittir. İlde çok düşük miktarlarda olan sebze üretimi çoğu üründe il ihtiyacını bile karşılayamamakta, bu sebeple talebin diğer illerden gelen sebzelerle karşılanması yoluna gidilmektedir.

Meyveler : 1925-1926 Devlet Salnamesinde, Kağızman yöresinde sebze ve meyve bahçeleri bulunduğu, meyve bahçeleri toplamının 720 hektar ibaret olduğu yazılıdır. Ayrıca meyvelerden elma, armut, erik, vişne, şeftali, ceviz, kiraz ve az miktarda üzüm üretildiği belirtilmektedir.

1997 yılında ildeki toplam meyve ağacı sayısı 194.213'tür. Bu ağaçlardan 156.243'ü meyve veren yaşta iken 37.970'i ise meyve vermeyen yaştadır. Bu ağaçlardan elde edilen toplam ürün ise 7.574 tondur. Bu üretimin 4.374 tonu taş çekirdekli (kayısı, zerdali, erik, kiraz, şeftali, iğde, vişne), 2.086 tonu yumuşak çekirdekli (elma, armut,ayva ), 535 tonu sert kabuklu (ceviz), 150 tonu da üzümsü meyvedir(dut). Meyveler içinde ağaç ve alınan ürün miktarı bakımından kayısı, elma, ceviz, erik ve armut başta gelmektedir. Ayrıca vişne ve kiraz da ilin meyve üretiminde önemli paya sahiptir.

1997 yılında ilde 3.308 ton kayısı, 1.638 ton elma, 964 ton ceviz, 640 ton erik ve 426 ton armut üretilmiştir. Vişne üretimi 187 ton, dut 50 ton, kiraz ise 147 tondur. Çok az miktarlarda üretimi yapılan ayva, iğde, zerdali ve şeftalinin toplam üretimi ise sadece 114 tondur.

Kars ilinin olumsuz iklim koşulları meyve üretimini büyük ölçüde kısıtlamakta ve Türkiye meyve üretimi içinde çok az bir paya sahip olmasına sebep olmaktadır. Zira 1997 yılında 7.574 ton olan meyve üretimi ile Kars ili, toplam meyve üretiminin yalnızca %0,06'sını gerçekleştirmekte, pazarlanan meyve değeri açısından ise Türkiye toplamından %0,07 gibi küçük bir pay almaktadır.



TARIMSAL MEKANİZASYON

Kars ilinde modern tarım araçları kullanımına Rus işgali altında bulunduğu dönemlerde başlanmış, 1884-1913 döneminde ekilebilir topraklar iki katına çıkmıştır.

Cumhuriyet döneminde tarımsal mekanizasyon daha da artmıştır. 1966 yılında yapılan Köy Envanterine göre şu anda Kars iline bağlı bulunan yerleşim birimlerinde yaşayan 43.998 çiftçi ailesine ait olmak üzere 21.943 karasaban, 5.085 kağnı arabası, 6.567 hayvan pulluğu, 14.409 dört tekerlekli araba bulunuyordu. İlde o yıllarda modern tarım aletlerinden mibzer 33 adet, traktör 68 adet bulunmakta idi.

1997 yılına gelindiğinde ildeki bazı tarım araç-gereçlerinin sayısı şu şekildedir:

Karasaban 2.815, hayvan pulluğu 1.897, kulaklı traktör pulluğu 4.216, döner kulaklı traktör pulluğu 152, diskli traktör pulluğu 188, toprak frezesi 83, tahıl mibzeri 47, biçer bağlar makinesi 47, kendi yürür biçer döver 30, slaj makinesi 12, selektör 15, elektrik motorlu motopomp 27, termik motorlu motopomp 512, sabit süt sağma makinesi 9, seyyar süt sağma makinesi 16, traktör 4.541.

Tarımsal mekanizasyon açısından 1966 yılı ile 1996 yılını karşılaştırdığımızda modern tarım araçlarının sayısında ve oranında büyük artışlar görülmesinin yanında 1966'da ilde hiç bulunmayan slaj makinesi, motopomp gibi modern araçların tarımsal faaliyette kullanılmaya başlandığı gözlenmektedir. Ayrıca önceleri çok yaygın olarak kullanılan bazı geleneksel tarım araçlarının (karasaban, hayvan pulluğu, kağnı arabası vb) sayısının çok düşük rakamlara indiği , bunların yerine modern araç kullanımının yaygınlaştığı görülmektedir. Tarımsal mekanizasyonun yaygınlaşması ise hem daha fazla alanın tarımda kullanımını mümkün kılmış, hem de belli bir alandan elde edilen ürün miktarını artırmıştır. 1925'te 38.200 hektar olan tarım alanı günümüzde 361.847 hektara ulaşmış, yani neredeyse on katlık bir artış göstermiştir.



Kars ilinde hayvancılık temel iktisadi sektördür. Kars ve yöresi, geniş otlak ve çayırlarıyla geçmişten beri ülkemiz hayvancılığının odağı olagelmiştir. İklim ve coğrafi şartların kısıtladığı bitkisel üretimden elde edilen gelirin yetersizliği, buna karşılık mera ve çayırların fazlalılığı Kars'ta doğal olarak hayvancılığa bir yönelimi getirmiştir. Zira çayır ve meralar il topraklarının yaklaşık üçte birini kaplamakta, bu durum ise ilde hayvancılığı teşvik eden bir unsur olmaktadır. Bu nedenle ilde daha çok geleneksel usullerle mera hayvancılığı yapılmaktadır. Modern yöntemlerle hayvancılık ise pek gelişmemiştir.

Verimli olmayan geleneksel mera hayvancılığının yaygınlığı ise hayvansal ürünlerin, ilin toplam GSYİH'sı içinde gerektiği kadar yer almasını engellemektedir. %33,7 ile Kars Gayri Safi Hasılasından en fazla pay alan tarımsal üretimin büyük çoğunluğu ise hayvancılıktan elde edilmektedir. Zira tarımsal üretim içinde pazarlanan ürün değeri açısından hayvancılık yaklaşık %75 ile birinci sırada yer alırken, bitkisel üretimin pazarlanan tarım ürünleri içindeki payı sadece %25'tir.

Kars'ta hayvancılık genellikle küçük aile işletmeciliği şeklinde ve aile ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapılan ekonomik bir faaliyet durumundadır. Yapılan çalışmalar ve verilen teşvikler sonucu Kars'ta son yıllarda ticari amaçlı hayvancılık işletmelerinin sayısında artışlar gözlenmeye başlanmıştır. Bu amaçla faaliyet gösteren tarımsal kalkınma kooperatiflerinin her geçen gün artması önemli bir gelişmedir. 1998 yılı itibariyle bu kooperatiflerin sayısı 91'dir.

Kaşar ve bal hariç, ilde üretilen hayvansal ürünler genellikle pazarlanmamakta, üreticilerin kendileri tarafından tüketilmektedir. Bu yapının oluşmasında ticari amaçlı hayvancılık işletmelerinin yeterli sayıda olmaması ve hayvancılığın aile ihtiyaçları için yapılıyor olması önemli rol oynamaktadır.



Büyükbaş Hayvancılık :



İlde özellikle büyükbaş hayvancılık önem taşımaktadır. 1966 yılında yapılan köy envanterine göre Kars'ta o yıllarda toplam 147.718 büyükbaş hayvan buluyordu.

1992 yılında toplam hayvan sayısı 289.200 adettir. Bu hayvanların büyük kısmı yerli ırktır. Yerli ırk büyükbaş hayvan sayısı 220.270 (%76,16) iken, kültür melezi hayvanların sayısı 56.030 (%19,37), kültür ırkı ise sadece 12.900 (%4,47) 'dür.

1997'de ilde toplam 300.970 büyükbaş hayvan bulunmaktadır. Bunların sadece 9.880'i(%3,28) kültür ırkı, 69.220'si (%23,02) kültür melezidir. 221.870 adeti (%73,7) ise yerli ırktır. Bu oranlar ildeki hayvancılığın verimsiz olmasının nedenlerinden birisini de açıklamaktadır.

Zira bu oranların Türkiye'deki değerlerine baktığımızda büyük farklılıklar görülmektedir.Kars ilinde %3,28 gibi çok düşük bir orana sahip olan kültür ırkı büyükbaş hayvan oranının ülke ortalaması %15,3'tür. İlde %23,02 ile ikinci sırada yer alan kültür melezi hayvanların ülke ortalaması %41,93 ve Kars'ta %73,7 ile birinci sırada yer alanyerli ırk büyükbaş hayvan oranı Türkiye'de %42,74'tür. Bu rakamlardan da anlaşıldığı üzere Kars ili, et ve süt verimi bakımından daha üstün olan kültür ırkı ve kültür melezi hayvan varlığından yoksun bulunmaktadır. Diğer ilçelerde kültür ve kültür melezi büyükbaş hayvan oranı çok düşük iken, merkez ilçede bu oran oldukça yüksek bir seviyededir.

Kars ilinde özellikle kültür melezi ırkların oranının yıllar itibariyle artma eğilimine girdiği de bir gerçektir. 1992-1996 arasında kültür ırkı büyükbaş hayvan oranı %4,47'den %4,46'ya düşmüş, kültür melezi oranı %19,37'den %33,37'ye çıkarken, yerli ırk hayvan oranı ise %76,16'dan %62,17'ye düşmüştür. Kültür ve kültür melezi hayvanların oranının mevcut büyükbaş hayvan sayısı içinde oran olarak artması beraberinde kayda değer verim artışlarını da getirmiştir. Fakat bu dağılım 1997 yılında tekrar değişmiş, kültür ırkı %3,28'e, kültür melezi %23,02'ye düşerken, yerli ırk %73,71'e düşmüştür. Kültür ve kültür melezi hayvanların toplam içindeki oranlarının düşmesi et ve süt verimliliğini de düşürmektedir.



1992'de 136.490 inekten toplam 110.305 ton süt elde edilmekte, yani hayvan başına süt verimi yıllık 808 kg civarında olmakta idi. 1996'ya gelindiğinde 135.310 inekten toplam 128.560 ton süt elde edilmiş yani hayvan başına yıllık süt verimi 950 kg 'a çıkmıştır. 1992-1996 yılları arasında süt verimliliğindeki artış yaklaşık %17,57 olmuştur. 1997'de ise sağılan hayvan sayısı 169.026'ya, süt üretimi ise 145.938 tona çıkmıştır. Fakat süt verimliliği 863,4 kg 'a düşmüştür.

İlde 1992'de kesilen 11.070 sığırdan toplam 1.150 ton et üretilmiş, 1997'de ise 14.831 sığırdan toplam 2.220 ton et elde edilmiştir. 1992'de ortalama et verimi 103,9 kg da kalırken, 1997'de bu rakam 149,68 kg 'a yükselmiştir. (1997'deki yerli ırk oranının artmasının et verimliliğini etkilememiş görülmesi kesilen hayvanların 1996 ve öncesi yıllarda doğmuş olmasındadır. Bu sebeple et verimliğinin 1998 yılı verilerinde düşmesi beklenebilir.)

1992-1996 yılları arasında kültür ve kültür melezi hayvan oranı toplam %23,84 'ten %37,83 'e sıçramış yani yaklaşık toplam içindeki payı 14 puan daha artmıştır. Bu türlerin 14 puan daha artması ile 1992 'de 103,88 kg olan ortalama et verimliliği 1996 'da 137,27 kg 'a, 808,15 kg olan ortalama yıllık süt verimliliği de 950,11 kg 'a yükselmiştir. Yani et verimi %32,14, süt verimi ise %17,56 'lık bir artış göstermiştir.

Irk ıslahı çalışmaları sayesinde, 1992-1996 yılları arasında hayvan sayısındaki azalmaya karşılık, üretimde artış olduğu bir gerçektir. Fakat asıl amaç hem hayvan sayısını artırmak, hem de hayvansal ürün veriminde önce Türkiye ortalamalarını, daha sonra da uluslararası seviyeyi yakalamak olmalıdır. Çünkü, 1997 yılında büyükbaş hayvan sayısının artış göstermesinin aynı şekilde verimliliğe yansımadığı görülmüştür.

Kars ili 1997 yılı verilerine göre sahip olduğu 300.970 adet büyükbaş hayvan mevcudu ile Türkiye toplamının %2,269'una sahip bulunmaktadır. Türler açısından incelediğimizde Kars, ülkedeki kültür türü hayvanların %0,57'sine, kültür melezi sığırların %1,47'sine, yerli ırk sığırların ise %4,64'üne sahip bulunmaktadır. Kars'taki yerli ırk hayvanların Türkiye yerli ırk varlığı içindeki oransal büyüklüğü dikkat çekmektedir. Bu rakam dahi Kars hayvancılığındaki verimin ülkedeki ortalama verimlilikten düşük olmasını açıklar niteliktedir.



Canlı hayvan varlığı açısından böyle bir zenginlik taşıyan Kars ilinin hayvansal ürün miktarı ve pazarlama değeri olarak ülke rakamlarından gerektiği kadar pay alamadığı görülmektedir. 1997 verilerine göre Kars, ülkede üretilen toplam sütün (koyun, keçi ve inek) %1,58'ini, inek sütünün ise %1,63'ünü üretmektedir. Yine aynı yıl verilerine göre Kars ili, ülkede üretilen toplam etin (koyun ve keçi eti dahil, beyaz et hariç) %0,49'unu, sığır etinin ise %0,48'ini üretmektedir.

Türkiye'nin %2,69'u gibi oldukça fazla oranda büyükbaş hayvan varlığına sahip olan Kars'ın süt üretimi ülke toplamının %1,63'ünü teşkil etmesi büyük oranda daha önce sözünü ettiğimiz verimi düşük yerli ırkın oransal kaynaklanmaktadır. Daha ilginç bir nokta ise Kars ilinin, ülkedeki toplam et üretiminin sadece ve sadece %0,49'unu üretiyor olmasıdır. Buradaki en önemli sebep ise ilde et ve et ürünleri alanında faaliyet gösteren firmaların azlığı ve bu nedenle daha çok diğer illerle yapılan canlı hayvan ticaretine ağırlık verilmesidir. Et ve et ürünleri katma değerinin, canlı hayvan ticareti katma değerinden daha fazla olduğu göz önünde bulundurulursa, ilin yeterince yararlanamadığı çok büyük bir ekonomik potansiyelin varlığı dikkati çekmektedir.

Küçükbaş Hayvancılık : İl ekonomisinde küçükbaş hayvancılık, büyükbaş hayvancılık kadar olmasa da önemli bir yer tutmaktadır. 1992 yılında ilde 976.940 koyun, 51.890 keçi bulunmakta idi. 1997'ye gelindiğinde koyun sayısı 646.740'a, keçi sayısının ise 22.930'a düştüğü görülmektedir. 1992-1997 yılları arasında koyun sayısı %33,8 , keçi sayısı ise %55,8

oranında azalmıştır.

İldeki mevcut koyunların çoğunluğu ıslah edilmemiş, küçük yapılı yerli ırklardan oluşmaktadır. Bu hayvanlarda verim çok düşüktür. Bu durum yedi ay elden besleme yapılan bölgede ekonomik açıdan kayıplara sebep olmaktadır. 1997 rakamlarına göre Kars, Türkiye genelindeki koyunların %2,14'üne, keçilerin ise %0,27'sine sahiptir. İlin Türkiye'deki sığır ve koyun varlığı açısından taşıdığı önemin aynı şekilde keçi sayısında görülmemesi, ilin bulunduğu Kuzeydoğu Anadolu'nun iklim özellikleri sebebiyledir. Yedi aya yakın bir süre karın yerde kaldığı ve elden besleme imkanlarının kısıtlı olduğu Kars yöresinde keçi beslemek genel olarak ekonomik değildir. Zira keçi, kendi canlı ağırlıkları dikkate alındığında, sığırın iki katı kaba yem tüketmektedir Ayrıca keçinin orman ve fundalık alanlara olan düşkünlüğü,oysa ilde ormanlık ve fundalık alanların fazla bulunmayışı, genellikle keçi yetiştiriciliğine olanak sağlamaz. Bütün bunların bir sonucu olarak ildeki keçi varlığı, ülke genelinin binde 2,7'si gibi küçük bir düzeyde kalmıştır.

1992-1996 arasında ildeki koyun sayısında görülen düşme dikkat çekicidir. 1992'de Kars ili ülke genelindeki koyunların yaklaşık %2,48'ine sahip olmasına karşılık, bu rakam 1997'de %2,14'e düşmüştür.

Kars'ta küçükbaş hayvan varlığı merkez ilçe, Sarıkamış, Kağızman, Arpaçay ve Digor ilçelerinde yoğunlaşmıştır.

Arıcılık :

Kars ili, Türkiye'nin arıcılıkta önde gelen illerinden birisidir. Bitki örtüsünün arıcılığa elverişli olması, çiçek türü ve bolluğu, eşsiz lezzet ve kalitede bal üretimine uygun bir ortam oluşturmaktadır. Arının besinini yalnız çiçeklerden alması, ot toplama ve yığma gibi bir yükü olmaması, diğer hayvanların besini aleyhine çalışmaması, aksine polinasyonu sağlayarak bitkisel üretime katkıda bulunması sebebiyle yörede büyük ve küçükbaş hayvancılığın yanında en esaslı gelir kaynaklarından biri olagelmiştir.

Kars balı lezzet ve kalitesinin yanında diğer ballara nazaran daha hafif ve hazmının kolay olması özelliğiyle de öne çıkmakta ve yurt çapında talep edilmektedir. Kars Tarihi üzerine bir çok değerli esere imza atan tarihçi Prof.Dr.M.Fahrettin KIRZIOĞLU, Osmanlı sarayında Kağızman yöresi ballarının tüketildiğini belirtmektedir.

Kars, Türkiye'deki toplam arı kovanı sayısı ve bal üretimi bakımından önemli illerdendir. Zira ülkedeki toplam arı kovanlarının %1,13'üne, toplam bal üretiminin ise %1,25'ine sahiptir. Ayrıca Kars'taki arıcılık, kovan başına bal verimliliği bakımından Türkiye ortalamasının üzerindedir.

Kümes Hayvancılığı

Kars ilinde kümes hayvanlarından tavuk ve kaz sayı olarak en önemli türlerdir. İlde tavukçuluk pazar için üretim yapacak kadar gelişmemiştir. Bunun başlıca nedenleri; ilin iklim şartlarının olumsuzluğu, büyük tüketim merkezlerine uzaklığı ve ulaşım imkanlarının kısıtlı olması yanında, son yıllarda artan göç nedeniyle iç tüketimin ticari amaçlı üretimi teşvik edecek boyutlarda olmamasıdır. 1996 yılı itibariyle ilde 193.800 tavuk bulunmaktadır. Bunun 8.000'i (%4,13) et tavuğu, 185.800'ü (%95,87) ise yumurta tavuğudur. Bu sayılarla Kars Türkiye tavuk varlığının %0,11'ine sahiptir.

1997 yılında ildeki yumurta üretimi 16,5 milyon adet, tavuk eti üretimi ise 17 tondur. Kars ili 1997'de ülkenin yumurta üretiminin %0,13'ünü, tavuk eti üretiminin de %0,0036'sı gibi küçük bir değerini gerçekleştirmiştir.

Kümes hayvancılığı bakımından ildeki asıl üretim konusu kazcılıktır. Hatta ülkemizde kazcılığın ilimiz ve civarına özgü bir hayvancılık dalı olduğu söylenebilir. Zira Kars 107.000 adet ile Türkiye kaz varlığının %5,96 gibi büyük bir payına sahiptir. Daha önce Kars'ın bir ilçesi olan Ardahan ile birlikte ilimiz toplam kaz varlığının %19,72'sini elinde bulundurmaktadır. İldeki kaz eti üretimi 1997 yılında yaklaşık 10 tondur.

Kars ve civarının Türkiye genelinden bu kadar büyük bir pay almasında yörenin iklim yapısının uygunluğu önem taşır. Çünkü, kazlar soğuk iklim şartlarına dayanıklı hayvanlardır. Bu ise oldukça sert bir iklime sahip ilde diğer kümes hayvanlarından ziyade kaz beslemenin tercih edilmesine sebep olmaktadır. İlde kazcılık geleneksel usullerle yapılmaktadır ve sadece ailenin et ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Yetiştirilen kazlar sonbaharda kesilerek, etleri kurutulmak suretiyle kışlık et ihtiyacını karşılamak üzere saklanır. Kaz tüylerinden ise yastık yapımında faydalanılmaktadır.

Ayrıca ilde 45.000 hindi ve 16.400 ördek bulunmaktadır. 1997 yılında 4 ton hindi, 1 ton da ördek eti üretilmiştir. Kars, Türkiye hindi varlığının %0,84'üne, ördek varlığının ise %0,89'una sahiptir.

32a.jpg

ARPAÇAY İLÇESİ GENEL BİLGİLER


Arpaçay İlçesi,Doğusunda Ermenistan toprakları ve Akyaka İlçesi,Güneyinde Kars İli bulunmakta olup,Kuzeyinde Çıldır İlçesi ve Batısında da Susuz İlçesi toprakları ile çevrilidir.Ermenistan ile sınır hattımız 10 Km dir. İlçenin alanı 605 m2 olup,yüksekliği 1675 metredir.
İklimi Karasal karakter gösterir. Yazın ortalama sıcaklık 19.7 C ,kışın ortalama -4.3 C dir.Kar yağışında ortalama kar kalınlığı ilçe merkezinde 42 cm olmakta,yağmur ise m2ye 30-40 kg arası düşmektedir.Arazi az dalgalı olup,küçük çaplı tepeler vardır. İlçe hudutlarından geçen Kars Çayından başka bir kısmı İlçe sınırlarımızda kalan Çıldır Gölünden akan Telek Suyu bulunur.

Arpaçay Merkezi,Koçköy Beldesine ait yayla olup ve 7 Köy hariç bütün köylerimizin yaylası vardır. yaylalar,Kısır Dağı,Gökdağ eteklerinde ve Mişko adı verilen yerdedir. 3köyümüzün yaylası ilçemiz hudutları dahilinde olmayıp,birisi Susuz İlçesi ikisi de Kars Merkez İlçe hudutları dahilindedir.

NÜFUS

2000 Yılı kesin olmayan sayım sonuçlarına göre İlçe Nüfusunun genel toplamı 26278 Kişi olup,bu nüfusun 5154 i İlçe merkezinde,1685i Koç köy beldesinde olup,kalan 19439i köylerde yaşamaktadır.

Nüfusun % 47.39 u erkek,% 52.61i kadındır.1990 sayımına göre İlçe Nüfusu 26555 idi. Nüfus sonuçlarına göre % 078 azalma mevcuttur.

İDARİ YAPI

İlçemize bir belde ve 47 köy bağlıdır. Merkez Belediyesinden başka Koçköy Kasabasında da Belediye teşkilatı vardır. İlçe Belediyesinin kuruluşu 1927,Koçköy Belediyesinin kuruluşu ise 1972 yılında olmuştur. İlçe merkezi ve köylerin yerleşimi genellikle toplu ve düzlük olmakla beraber Akmazdam, Dağköy, Kardeştepe, Taşbaşı, Taşlıağıl, Melikköy, Karakale, Hasançavuş, Kıraç, Bacıoğlu ve Çıldır istikametindeki 8 köyümüz dağlık karakter gösterir. 21 Kasım 1997 tarih ve 97/48293 sayılı müşterek kararname ile Çıldır ilçesine bağlı 8 köy ilçemize bağlanmış ve 40 olan köy sayısı 47 e çıkmıştır.

İlçemizde teşkilatı bulunan Genel İdare Kuruluşları şunlardır: Milli Eğitim Müdürlüğü, Tapu Sicil Müdürlüğü,Nüfus Müdürlüğü,Mal Müdürlüğü,Tarım İlçe Müdürlüğü, Müftülük, Adliye,Askerlik Şubesi,Sağlık Grup Başkanlığı,İlçe Jandarma Komutanlığı,İlçe Emniyet Amirliği,Posta İşleme Müdürlüğü,Türk Telekom,Meteoroloji Müdürlüğü,TEAŞ Müdürlüğü,TEDAŞ Başmühendisliği,Özel İdare Müdürlüğü,Köy Hizmetleri Bakımevi ve Karayolları Bakımevi bulunmaktadır.

İlçemizde Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü ile Halk Kütüphanesi henüz kurulmamıştır. Nüfus,Yazı İşleri,Özel İdare,Posta İşleme,Meteoroloji Müdürleri ile TEDAŞ Başmühendis Vekili Lise mezunu olup,diğer birimlerin amirlerinin hepsi yüksek tahsillidir.

Resmi Kurumlardan Kaymakamlık Büroları,Mal Müdürlüğü,Tapu Sicil Müdürlüğü , Adliye ve Nüfus Müdürlüğü Hükümet Konağında,diğer kuruluşlar kendi binalarında hizmet vermektedir.

SOSYAL YAPI

İlçemiz ve köylerinde genel olarak taş yapı ve üzeri toprak olan ev tipi hakimdir. İlçe merkezi kasabasında yüzdesi düşük olmakla beraber betonarme yapı vardır. Resmi binalar dışında çatılı binaya az rastlanır. Yurt dışında işçi olan köylerimizde modern yapılara rastlamak mümkündür.

İlçemizde her yıl 3 Kasım günü Kurtuluş Günü olarak kutlanır.

İlçemiz köylerine ait yaylalardan Dağköy, Carcı, Gönülalan , Melikköy, Meydancık,Değirmenköprü ve Çıldır istikametindeki köylerin yaylaları Iğdırlı hayvancılara kiraya verilir.

İlçemizin tipik geçim kaynağı Tarım ve Hayvancılık olup,Mera ve Yayla ihtilafları çok sık görülür. Birinci etap sulama kanalları ve doğal sulama imkanları olmasına rağmen İlçe Halkı genellikle tahıl ve ot tarımı yapmakta , sebze üretimini yerli halktan arazileri kiralayan Artvinliler yapmaktadır. Son yıllarda pancar üretimi de gelişmiştir.

Başta Koçköy Beldesi olmak üzere hemen, hemen bütün köylerimizde geleneksel Kafkas Halıları dokunmakta ve büyük şehirlere pazarlanmaktadır.

İlçemizin Aile yapısına bakıldığında Ataerkil Aile yapısı dikkat çeker. Çocuk sayısı 6- 8 dir. Çok eşliliğe rastlanır. Başlık istemeyle birlikte kız kaçırma olaylarına sık,sık rastlanır.


SAĞLIK

Arpaçay Merkez Sağlık Ocağı, Koçköy Sağlık Ocağı,Kuyucuk Sağlık Ocağı, Gönülalan ve Doğruyol Sağlık Ocağı olmak üzere 5 adet Sağlık Ocağı ve 17 adet Köy tipi Sağlık evi bulunmaktadır.

EĞİTİM VE KÜLTÜR

İlçemize bağlı toplam 47 köy ve bir beldede 51 İlköğretim Okulumuz vardır. İlçe Merke- zinde bulunan YİBO,Atatürk ve 3 Kasım İlköğretim okulları ile beraber toplam 54 İlköğretim okulu bulunmaktadır. Ayrıca 1 Genel Lise ve bu liseye ait 200 kişi kapasiteli olup halen 100 kişilik kapasite ile çalışan 1 pansiyon bulunmaktadır. Bu okullarımızın yapımına Cumhuriyetin ilk yılları olan 1925 yılında Değirmenköprü köyünde başlanmış,daha sonra sırayla tüm köylerimize okul yapılmıştır. Şu anda okulu olmayan hiçbir köyümüz yoktur.

İlçemizde okuma-yazma oranı % 98 olarak tespit edilmiştir. Okullaşma oranı % 100. İlçe merkezinde Arpaçay Lisesi 1968 yılında,YİBO 1976 yılında,Merkez Atatürk İlköğretim Okulu 1937 yılında,3 Kasım İlköğretim Okulu 1987 yılında açılmış ve halen eğitim ve öğretime devam etmektedir.

1996-97 Eğitim-Öğretim yılında köy ilkokullarından mezun olan öğrencilerimizin bir kısmı yukarıda bahsedilen okullara yerleştirilmiş,diğerleri de merkezde bulunan Arpaçay Lisesi pansiyonu ile YİBOna yerleştirilmiştir. Pansiyonda kalan öğrenciler Atatürk İlköğretim Okulunda öğrenimlerine devam etmektedir.

İlçemiz ekonomisinin karakteristik özelliği tarım ve hayvancılıktır. İlçemizde 2001 yılı itibariyle ilçedeki çiftçi aile sayısı 4100 olup,41.024 adet B. Baş,86.897 adet K. baş hayvan varlığı mevcuttur. Son beş yıl içinde hayvan varlığı kültür ve melez ırklar açısından gelişim gösterirken 1995 yılında başlayan canlı hayvan ve et ithalatı uygulaması ilçemizde de yankısını göstermiş ve hayvancılığı olumsuz yönde etkilemiştir.

İlçemizdeki tarımsal üretim çoğunlukla hayvancılığı desteklemek için yapılır. Bu nedenle tahıl ve ot üretimi çoğunluktadır Sulamayla birlikte pancar ekimi yaygınlaşmaya başlamıştır. İlçe ekonomisinde hayvancılığın payı % 65-70 tarımın payı ise %30-35 seviyesindedir.

İlçemizde tarım ve hayvancılıkta örgütlenme olmayıp ,aile işletmeciliği şeklinde üretim yapılmaktadır.3 Adet Tarım Kredi Kooperatifi ve toplam 50 adet fenni ahır bulunmaktadır. İlçemiz ekonomine katkıda bulunan bir diğer faktör de halıcılıktır. İlçemiz genelinde hemen, hemen her köyde Kars halısı dokunmaktadır. Kars halıları geleneksel Kafkas motifleriyle ve tamamen doğal boyama yöntemi kullanılarak dokunur. M2 si 230-250 milyon lira arasında değişmektedir. Ancak köylülerin aile ve hayvanları için gerekli olan nakit para ihtiyaçları nedeniyle başta İstanbul olmak üzere bölgeye gelen tüccarlar halıları yok pahasına satın almaktadır.

İlçemizde banka şubesi olarak yalnızca T.C Ziraat Bankası mevcuttur.

İlçemizde toplam tarım alanı 265 391 dekardır. Bu alanın toplam 14 500 dekarlık kısmı sulanmaktadır. Arpaçay merkez, Okcuoğlu,Telek köylerinde toplam 9300 dekarlık alan D.S.İ kanallarıyla sulanmakta kalan 4200 dekarlık alan ise çiftçilerin kendi imkanlarıyla sulanmaktadır. 4100 hane çiftçilikle iştigal eder ve 650 adet traktör mevcuttur.

uzakrenkahenk_08.jpg

DOĞUM VE ÇOCUK İLE İLGİLİ İNANIŞLAR

Yörede çocuk, kısmet-bereket olarak nitelenmektedir. "Kız bereket, oğlan devlet" deyimi yaygındır. Bu anlayış ise çok çocukluğu ve çocuğa ilgiyi artırmaktadır . İlk çocuk erkekse "baca sökme" denen gelenek uygulanır. Komşu çocukları bacaya çıkarak kiremitleri kaldırır yada toprak dökerler. Bu aile reisinin bahşiş vermesine değin sürer.

Aşerme döneminde gebelerin istekleri karşılanmazsa, çocuğun sağlıklı olmayacağına inanılır. Doğumun sancıları başlayınca ebe çağrılır. Doğumu kolaylaştırdığına inanılarak bacadan silah atılır. Doğumdan sonra göbek bağı ninenin ayakkabısı üzerinden kesilir. Bu işte kullanılan çakı yıkamadan kapatılır ve annenin yastığı altına konur. Çocuğun göbeği kuruduktan sonra çakı açılır ve yıkanır. İlk banyo suyuna teni güzel olsun diye yumurta kırılır. Terlemesini önlemek için tuz serpilir. Daha sağlıklı olacağı inancıyla kundağa ısıtılmış hölük (elenmiş toprak) konur. Yaşamının aydınlık olması için gündüz de olsa anasının ve çocuğun baş ucunda lamba yakılır. Bebek lamba ışığında anasının çevresinde üç kez dolandırılır. Bu sırada ebe "sen mi ağır, yük mü ağır ana ?" diye sorar. Anne "ne ben ağır, ne de yük ağır deyince" kundak yanına bırakılır.

Çocuk al yanaklı al dudaklı olsun diye yüzüne ve dudaklarına kanı; kara kaşlı, kara gözlü olsun diye de ceviz kabuğu yakılıp külü kaşının gözünün üzerine sürülür. Al basmasına karşı loğusanın baş ucuna Kur'an asılır. Yalağının çevresine kıldan örme ip gerilir ve yalnız bırakılmaz. Doğumdan hemen sonra da aynı amaçla ilk lokmayı ebe alır, üç kez anaya uzatıp geri çekerek kendisi yer. Kırkı dolmadan loğusa çocuk dışarıya çıkarılmaz. Bezi dışarıya asılmaz, cinleri kaçırmak inancıyla yanlarında sürekli ateş yakılır.

yeni4.jpg

KARSA GAZİ ÜNVANININ VERİLMESİ


1549'da Gök ve Ardahan kaleleri onarıldı ve bölgeye asker yerleştirildi. Ancak, Safevilerin saldırıları durmadığından, 1578'de yapılan Osmanlı- Safevi Savaşı sonucunda Osmanlı Devleti Çıldır'ı ele geçirerek Çıldır Eyaleti'ni kurdu. Lala Mustafa Paşa yıkık ve harap olan Kars'ı büyük ölçüde onardı. Safevi hükümdarı Şah I. Abbas'ın Revan'ı almasının ardından, 1604'te Kars Şehrini yakıp yıktı. 1615'te yapılan barış sonucunda şehri terkeden halk geri döndü. 1639'da yapılan anlaşma sonrasında Kars 95 yıl sürecek olan bir barış dönemine girdi.

1734 yılında ise Afganlı Nadir Şah Karsı kuşattı. Yapılan barış antlaşması sonucunda Revan İrana, Kars ve yöresi Osmanlılara bırakıldı. Nadir Şahın 1736&da tekrar Osmanlı topraklarına saldırması üzerine yapılan savaş sonucunda, 1746'da barış anlaşması imzalandı ve Kars uzun süre barış içinde yaşadı.

Bu barış dönemi ise Rusyanın güçlenmesiyle sona erdi. Ayrıca XIX. yy. çeyreğinde İranlılar Kaçer Hanedanlığı döneminde üç yıl üst üste Karsa saldırdılar. İran saldırıları 1823te Erzurum Antlaşması ile sona erdi ki; bu saldırıları Rus ordusunun hücumu izledi. Sıcak denizlere açılma hayallerini gerçekleştirmek amacıyla ilk olarak 1807'de Kars'a saldıran Ruslar, 1828de önce şehri, daha sonra iç kaleyi işgal etti. Şehir yıkıldı ve yağmalandı. 1829da imzalanan Edirne Antlaşması ile Ruslar geri çekilmek zorunda kaldılar. Fakat Ruslar Ahıska Şehrini ve altı sancağını savaş tazminatı yerine sayıp, geri vermediler.

Kırım Savaşı sırasında, 16 Haziran 1855te üçüncü defa Karsı kuşatan Ruslara karşı, küçük yaştaki çocuklar bile Gönüllü Alayına katılıp çarpıştı. Sıvastopol Bozgununun acısını çıkarmak için, General Muravyev kumandasında 54 bin kişilik ordu ile 29 Eylül 1855'te hücuma geçen Ruslar, tabyalarda yedi buçuk saaat süren kanlı muharebeler sonunda ağır bozguna uğrayıp, 20.000 asker zayiat verdiler. Bu müdafaada, yalnız şehir halkından tabyalarda altısı kadın, dokuzu din alimi olmak üzere 70 şehit ile, 230 yaralı verilmişti. 1855 Kars Zaferini gören ve bunda emeği geçen Kanadalı General Williams yazdığı raporlarında, İngilizlerden Albay Lake ve doktor Sandwithe ise hatıralarında, kadınlı - erkekli Türklerin yurt korumadaki bu eşşiz kahramanlık destanını nasıl yazdıklarını anlatmışlardır. Karsta yararlığı görülenleri devlet çeşitli şekillerde mükafatlandırdı. Müşir Vasıf, Korgenaral Kerim ve Williams Paşalara mücevherle süslü birer altın kılıç ile Mecidiye Madalyaları verildi; üzerinde Kars Kalesi resmi bulunan altın, gümüş ve bronz Kars Madalyası yaptırılarak, hizmeti geçenlere dağıtıldı; şehre ve ahalisine GAZİ ünvanı verilerek, Mahkeme Siciline yazdırıldı; şehir halkı, üç yıl vergi ve askerlikten muaf tutuldu; Karadeniz'de İstanbul-Batum arasında sefere başlayan yeni vapura KARS adı verildi. Kars ahalisine Sultan Mecidin kutlaması ve Vekiller Heyetinin teşekkürleri geldi. İngiltere Kraliçesi Victa, Genaral Williams
Kars Baroneti üvanını verdi.

İstanbul'da 1 milyon Karslı


Önce İstanbul'un bir parçası olan Kars'ı anlatacağız.
Peki neden ilk sırada Kars?..
Buna da bir cevabımız var; çünkü, bu satırları yazan da o topraklardan geldi.
İstanbul'daki Kars'ı anlatırken ilk durağımız Kars Vakfı olacak. Kars Vakfı'nın kuruluş öyküsünü bu işe öncülük yapan ve Karslılar'ın "Esfender Hoca"sı, Prof. Dr. Esfender Korkmaz'a sorduk. İşte cevabı: "1989 yılıydı sanıyorum, Milliyet Gazetesi'nde 'Satılık Kars' haberi çıktı. 50 milyara Kars'ın satılabileceği anlatılıyordu. Bu beni çok etkiledi. Ben o zaman İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekan Yardımcısıydım. Birkaç arkadaş işe koyulduk. O güne kadar Karslılar hiçbir araya gelmemişti. Onları bir kaç kez büyük yemeklerde bir araya getirdim."

Prof. Dr. Esfender Korkmaz: "Kars'tan İstanbul'a göç, 1960 yılından sonra başladı. Ondan önce İstanbul'da çok az Karslı vardı. Şimdi sanıyorum 1 milyona yakın."
Peki İstanbul'daki ünlü Karslılar kimler? Prof. Dr. Bingür Sönmez, Prof. Dr. Kurban Özuğurlu, işadamı İsmail Aytemiz, Kavram Dershaneleri Sahibi Bahattin Durmuş, Eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan, Hülya Avşar(her ne kadar kabul etmese de), Yavuz Bingöl,Azer BÜLBÜL, Tamer Karadağlı, Nuray Hafiftaş, yönetmen Reis Çelik, Tayfun Talipoğlu, Ataol BEHRAMOĞLU, Nihat BEHRAM, Nuri ALÇO, Erdal ÖZ, Esat KABAKLI, Sinan Şamil SAM,Yadigar EJDER,Çağla ŞİKEL, Eşref KOLÇAK ve doğal olarak oğlu Harun KOLÇAK.

Karakalpaklar

Terekemeler

Kars'tan Bir Görünüm

Karakalpak Türkleri asılları itibariyle X-XII yüzyıllarda yaşayan Peçeneklerin ahfadındandırlar. Tarihi kaynaklarda "Siyah Külahlılar" veya sadece "Külahlılar" adıyla geçmektedirler. XII-XIII. yüzyıllarda Kıpçaklar'la beraber Moğollar'a tabi olmuşlardır. Karakalpak Türkleri eski Rus yıllıklarında "Çorniye klobuki", Arap kaynaklarında "Karabörklü" adlarıyla anılırlar. Rus yıllıklarına göre Karakalpaklar; Uzlar, Peçenekler ve Hazarlar ile kardeş bir kavimdir. Rivayete göre Karakalpaklar'ın bir kısmı 11. yy'da Selçuklular'ın güney ve batıya doğru gerçekleştirdikleri yayılma eylemine katılmış, çoğunluğu ise Aral Denizi civarında kalmışlardır.

Karakalpak Türkleri, Tarihçi Reşidüddin'e göre Moğol istilası sırasında "Kavm-i külah-i siyah" adı ile biliniyorlardı. Yine Arap müelliflerinden En-Nuveyri Altınordu Kıpçak kabileleri arasında "Kara-Börklü" adını taşıyan bir topluluktan bahsetmektedir.
Kara-Kalpak (... Siyah Serpuş) ismi, bu Türk kavminin ırk hususiyeti ile ilgili olmayıp, bunların yaşayış ve giyiniş tarzları ile alakalı diğer topluluklardan onları ayırmak için kullanılmış bir ad olmalıdır.


Rus Kroniklerinde Çorniye Klobuki ismine ilk defa 1146 tarihinde tesadüf olunur. Türk unsurunun en çok bulunduğu saha Kiyef sahası olup burada Kumanlar hemcinsleri olan Karakalpaklar'la çarpışırlardı. Kumanlar bunları eski göç yerleri olan Karadeniz steplerinden sürüp çıkarmışlardı ve bundan dolayıdır ki, Karakalpaklar, Kumanların en amansız düşmanı olmuşlardır. Düşmanların bütün harp sanatlarını bilen ve onlar gibi hafif süvari olan Karakalpaklar, yaptıkları akınlardan ganimetle dönmek, süratli akınlar yapmak ve askeri keşiflerde bulunmak gibi önemli vasıflara sahiptiler. Ruslar, Karakalpaklar'ın kendileriyle birlikte oldukları durumda müstahkem mevkilerde ancak kendilerini Kumanlar'dan koruyabiliyorlardı. Kronikler, Rus kinezlerinin Karakalpaklar ile birlikte Kumanlar üzerine ondört sefer yaptıklarını kaydetmişlerdir.

Karakalpaklar'ınen büyük harp meziyeti "esir almak"daki ustalıkları idi. İktidara gelen herhangi bir Kiyef Kinezi, devletin güney hudutlarında yaşayan Karakalpak süvarilerinden müteşekkil bir kuvveti de emri altına alıyordu. 1150 ve 1151 tarihlerinde olduğu gibi Karakalpaklar, Kiyef kinezinin diğer Rus kinezleri ile yaptığı savaşlarda da yer alıyorlardı. Böyle bir durumda onlar ya bizzat Kinezin kumadası altına giriyorlar ya da genç kinezlerin veya voyvodaların kumandası altında savaşa katılıyorlardı. Kiyef tahtında oturan kinezlerin Karakalpaklar'la iyi geçinmeye mecbur olduklarını bu örnekler açıkça göstermektedir.

Rus kinezlerinin hizmetlerinde uşaklık eden Karakalpaklar olduğu gibi, emirler ve elçiler de vardı. Esirlerden aldıkları ziynetleri Karakalpaklar'ın hemen kulullandıkları görülmektedir. Bu Türk kültürü ziynetler zamanla Ruslar'a geçmiş ve bu olayda da Karakalpaklar'ın tesiri görülmüştür.

Karakalpaklar'ın kabilevi durumuna ve konumuna gelince Karakalpaklar kendi aralarında beş oymaktan ibarettirler; Kara-Koylu, Kara-Singir, Oymavut, İstek, Açamaylı. Bu oymaklar Amu-Derya Deltası'nda ve Semerkant'ın kuzeyinde "Ak-Tepe" de bulunurlar. Ayrıca diğer bazı Türk topluluklarında olduğu gibi Kıtay, Kıpçak, Keneges, Mangıt, Muiten ve Kongrat olmak üzere altı ana boydan oluşan bir düzenleme de mevcuttur. Şu anda Karakalpak ismi altında bulunan milletin adına, tarihi vesikalarda 16. yüzyılın sonlarına doğru tesadüf olunmağa başlanmıştır. Ancak Karakalpakların yalnız 18. yy ve 19. yüzyıla ait olan tarihlerini tetkik etmek mümkündür. 12. yüzyılda Kiyef kroniklerinde "Çorniye Kolbuki" namını alan Ortazaman Peçenekleri'nin bugünkü Karakalpaklar'la akraba oldukları ile ilgili tez tarih ilim adamları arasında ihtilaflıdır. Bana göre 12. yüzyılda bahsedilen Karakalpaklar, günümüzdeki Karakalpaklar'ın bir parçasıdır. Bu yüzden yukarıda Kiyef kinezleri ile münasebette bulunan Karakalpaklar'dan da bahsetmek daha uygun olur.
Rus kronikleri Çorniye Klobukiler'e bazen Çerkesler dahi dediklerini kaydeder.

Karakalpakların yalnız Türklerle (Kıpçaklar vs.) değil Çerkeslerle dahi karışarak kendi adlarını yavaş yavaş kaybederek karıştıkları milletlerin adını almaları muhtemeldir. Howorth'a göre Karakalpak kabilesi Nogaylar'ın bir koludur. Karakalpaklar'ın kendi rivayetlerine göre de, onlar, Nogaylardan kopmuşlardır, onlar, kendilerine malum olan en eski vatanlarının İdil nehrinin sağ tarafı (Kazan ile Astrahan Hanlıkları arası) olduğunu bilmektedirler. Eski vatanlarını terketmeye sebep olduğunu düşündükleri bir rivayete göre, Emir Timur (Orta Asya'da Tumurling'e bu isim verilir) Bulgar şehrini tahrip etmiş ve onlar da göç etmek zorunda kalmışlardır. Diğer bir rivayete göre de Karakalpaklar'ın buraları terketmesine sebep, Ruslar'ın Kazan şehrini işgal etmeleri dolayısıyla meydana gelen hadiselerdir.

Başka bir rivayete göre de: (Bu rivayet daha sonraları yazılmıştır) Karakalpaklar'ın ataları Kazan şehrini kurmuşlar ve daha sonraları oralarda meydana gelen kargaşalıklar sonucu onlar vatanlarını terketmeye mecbur kalmışlardır. Bu son rivayetin gerçek olması halinde bugünkü Tataristan'ın Başkenti Kazan'ı Karakalpak Türkleri'nin atalarının kurması gerekir. Karakalpak Türkleri böylelikle İdil'in sol (Buhara) sahiline geçerek rivayete göre Aral Denizi'ne doğru ilerlemişler ve bu denizin kuzeyinden geçerek Sırdeya Nehri'nin aşağı tarafına yerleşmişlerdir.


Karakalpak Türkleri 1722 ile 1740 arasında komşu halkların yağmalamalarına karşı Deli Petro'dan defalarca yardım istemişler, ancak hiçbir destek gelmemiştir. Yine 1722-1744 yıllarında birkaç kere Yayık (Ural) nehri kenarındaki Rus şehrine saldırmışlar hatta Samarya'ya kadar gitmişlerdir. 1863 tarihinde Buhara'da bulunan Vambery "eski zamanda Nogaylar'ın sultanının Karakalpaklardan olduğunu" işitmiştir.

Rusya İmparatoru Petro adamlarından İvan Bucholtz ile Alexander Bekoviç Çerkeskii'yi haberini aldığı altın yataklarını tetkik etmek için Orta Asya'ya göndermiştir. Onların bu seferinde Hive hanı bunlara karşı mücadele etmiştir. Rus baskı ve nüfuzunun artması üzerine harekete geçen Başkurtlar'ın, Kazaklar'ın ve Karakalpaklar'ın Hanı seçilen Murat Han, önce Kalmuklar ve Kozaklar ile ittifak etmek istemiş, olmayınca önce Kırım'a sonra da İstanbul'a yardım temin edebilmek ümidiyle gitmiştir. Fakat Murat Han buralardan da eliboş dönmüş, Kafkaslarda Kuban havalisinde toplayabildiği küçük bir kuvvetle 1708 Aralığında Mareşal Şemeremetov ile yaptığı savaşı kaybetmiş ve kendisi de Ruslar tarafından öldürülmüştür. Uzun zaman sessiz kalmalarından sonra Karakalpaklar, 1811'de Hive hanlığı yönetimine girmişlerdir. Karakalpaklar Hive hakimiyetinde kaldıkları süre içinde de sakin kalmamışlar sık sık Hive hanlarına karşı ayaklanmışlardır.

Bunun nedeni olarak Hive hanlarına ödedikleri ağır vergileri göstermek mümkündür. Yine 1859 yılında ayaklanmışlar. Fakat Hive hanı Seyid Muhammed (18561865) bu ayaklanmayı bastırmıştır. Seyid Muhammed Han, Hive'deki halkın Rusya etkisinde kalmasından korkarak bazı girişimlerde bulunmuş ve son ayaklanmasının bastırılmasından sonra, her öldürülen Rus için bir ödül (100 tille) verileceğini ilan etmiş, fakat onun bu teklifi ilgi görmemiştir. Daha sonra Rus gemilerinin Amu-Derya'ya girmelerini önlemek için Amu-Derya'nın bazı yerlerinde kale yaptırmıştır. 1863 yılında, Karakalpaklar, Sır-Derya bölgesine göçmek için Ruslar'dan koruma istemişler, fakat yardım alamamışlardır. 1873 yılında Ruslar Hive'ye girdiğinde, halk onlara yardım etmiştir. Karakalpaklar, Ruslar'dan kendileri Hive'den ayırmalarını istemişlerdir.

1873 yılında Rusya ve Hive arasındaki antlaşmaya göre Karakalpaklar'ın çoğu Rusya'nın hakimiyetine girmişler. Daha sonra da bu topraklarda Rus hakimiyeti kurulmuştur.
1917 ihtilalinden sonra Karakalpaklar 1918'de ilan edilen Türkistan Özerk Cumhuriyeti'ne dahil edildiler. 1920 yılında Hive hanlığı tamamen Rusya'nın hakimiyetine girmiş, böylece burada bulunan diğer Karakalpaklar da Rus hakimiyetini kabul etmişlerdir. 1924'te burası Sovyetler Birliğine dahil edildi. 11 Mayıs 1925'te Rusya Federasyonu içinde oluşturulan Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin bir muhtar bölgesi haline getirilmiş, ancak bu muhtar bölge 20 Mart 1932'de Kazakistan'dan ayrılarak Rusya Federasyonu'na bağlı Karakalpak Özerk Cumhuriyetine dönüştürülmüştü. 5 Aralık 1936'da SSCB Anayasasına göre Özbekistan'a devredildi. 6 Haziran 1990'da Özbek SSC Yüksek Sovyeti tarafından "Egemenlik Kararnamesi" kabul edildi. 31 Ağustos 1991'de Özbek sovyeti bağımsızlık kararı aldı ve Kasım 1991'de Karakalpakistan, Özbekistan'a bağlı olmak kaydıyla egemenliğini ilan etti. 1 Eylül Tarihi Özbekistan ile birlikte Karakalpakistan'da da Müstakillik (Bağımsızlık) Bayramı olarak kutlanmaktadır. Bugün Karakalpakistan, Özbekistan'a bağlı muhtar bir cumhuriyettir.