www.yeniarpacaykars.com.tr.tc

eeeeee.jpg

06-10-192.jpg

000010.jpg

000053.jpg

eski_kars_1_b.jpg

eski_kars_4_b.jpg

eski_ani_1_b.jpg

eski_kars_13_b.jpg

karspic3.jpg

XX. Yüzyıla Girerken

Sınır kenti olması nedeniyle Kars XIX. Yüzyıl boyunca saldırı ve işgallere sahne oldu. 1807, 1828 ve 1855'de Rusların saldırılarına maruz kalan Kars, 1856 Paris Antlaşmasıyla Türkiye'ye bırakıldı. 1877-1878 (93 Harbi) Osmanlı- Rus Savaşından sonra, kent 40 yıl süreyle Rus işgalinde kaldı.

Sürekli saldırılar ekonomik ve kültürel gelişmeyi olumsuz yönde etkiledi. Osmanlı Devletinin Tanzimat'la başlattığa çağdaşlaşma girişimi Kars'ta etkisini pek az duyurdu. 1 878 işgalinden sonra Kars demiryoluyla Kafkas ulaşım ağına bağlandı. Kafkasya'daki gelişmelere bağlı olarak tarımda pazar için üretime geçilmesi, hayvancılık ve tarım teknolojisinde kimi değişikliklere yol açtı. Yaygın olarak ağır pulluk ve at kullanılmaya başlandı. Kars'ta sütçülük bu dönemde gelişmiştir. Pazar ilişkileri, tarımsal teknolojideki değişiklikler, konuşulan Türkçe'ye Rusça ya da Rusça'dan bozma yeni sözcükleri girmesine de yol açtı. (Maşin-makine, kartop-patates, saldat-asker, çaynik-çaydanlık, rubaşka-gömlek, Akuşka-pencere, işkal- dolap vb.) İşgal süresinde Rus yöneliminin kolonizasyon çalışmaları Müslüman halkın yöreden göç etmesine yol açtı. İşgali izleyen üç yılda 82.000 Müslüman, imparatorluğun öbür bölgelerine göç etti. Müslümanların boşalttığı köylere Ermeni, Rum Yezidi, Süryani, Estonycilı, Malakan gibi çeşitli etnik ve dinsel gruplar yerleştirildi.

Kale dibindeki eski kent olduğu gibi bırakılarak, Kars Çayı'nın kuzeyinde geniş caddeler, çağdaş yapılarla yeni bir garnizon kent kuruldu. Yapılar Orta Rusya ve Avrupa mimarisinin yanında yerli taş işçiliğinin de izlerini taşıyordu. Garnizon kentlerin, eski kenti geleneksel dokusuyla bırakıp ayrı bir yerde kurulması, çağın genel eğilimiydi. Bu eğilim, Kafkasya'nın öbür merkezlerinde de görülmekledir. Kırsal bölgede kurulan yeni yerleşme merkezleri, çoğunlukla cadde boyunca sıralanmış konutlardan oluşuyordu.

Kars yöresinde, Rus İmparatorluğunun taşra yaşamı izleri görülür. Kent aydınlarından Batı kültürüne ve yaşama biçimine ilgi, herhangi bir küçük kenttekinden daha fazla olmuştur.

000036.jpg

kazimpasa.jpg

eski_kars_4_b.jpg

eski_kars_9_b.jpg

karseski5.jpg

karseski6.jpg

fethiyeeskihali.jpg

Cumhuriyet Dönemi



Kars'ın kurtuluşundan sonra yabancı öğeler yöreden ayrıldı, yerlerine Kafkasya'dan gelen Türk boyları yerleşti. Başlıca geçim kaynağı hayvancılığın gereklerine göre biçimlenen yaşam, geleneksel özelliklerini korumaktaydı.
Cılavuz Köy Enstitüsü yörenin kültürel gelişmesine önemli katkıları bulunan bir kültür kurumuydu. Enstitünün köylü ile ilişkiler bürosu hayvancılık, tavukçuluk, arıcılık vb konularda halkı bilgilendiriyordu.

Daha sonraki dönemlerde ulaşım olanaklarının Türkiye genelinde gelişmesi Kars yöresini de etkiledi. Canlı hayvanların daha geniş alanda pazarlanması, görece bir zenginliğe yol açtı. Barınma, beslenme, giyim-kuşam ve sağlık alanlarında çağdaş değerler yaygınlaştı. 1965'ten sonra başlayan kamu yatırımları ilde belli bir canlanma sağladı. Kentleşme eğilimi arttı. Günümüzde yöre, geleneksel ve çağdaş kültür öğelerini bir arada barındıran bir geçiş toplumu niteliğindedir.

fethiye.jpg

Kars yöresinin kültür tarihi Alt Paleolotik Döneme değin uzanmaktadır. Coğrafi konum, burada çok değişik halkların yan yana yaşamaları sonucu doğurmuştur. Bu da özgün bir kültürel yapının oluşumuna yol açmıştır.

Türkler'den Önce

Kılıç Gökten tarafından yürütülen çalışmalar yörede ilk yerleşmenin Alt Paleolotik Dönemde başladığını göstermiştir. Buluntular Orta ve Üst Paleolitik dönemlerde de yerleşimin sürdüğünü ortaya koymaktadır. Aladağ'ın doğu yamaçlarındaki Yazılıkaya' da insan ve hayvan figürleri görülmektedir. Hayvan figürleri içinde dağ keçileri, geyikler ve eşekler büyük yer tutmaktadır. Üst Paleolitik Döneme ait cisimler, o dönemde doğa koşullarının avcılık ve toplayıcılığa elverişli olduğunu göstermektedir. Aras vadisinde elde edilen mikrolitler yörede Mezolitik Dönem yerleşmesini göstermektedir. Akçakale Adası'ndaki taş anıtlar ve kale¬deki duvar resimleri ise Neolitik Döneme aittir.

Yörede yerleşme, Kalkolitik Dönem' de ve İlk Tunç Çağ'da da sürmüştür. Kars yöresindeki Diauekhini, Abilihanikhi, Eriakhini, Ukhimeani, Etiuni adlı küçük beylikler İÖ. IX. YY sonlarında Urartu egemenliğini tanıdılar. Urartu Kralı Menua'nın Yazılıtaş'taki yazıtında Diauekhini ülkesini aldığı, başkenti Şaşuluni'de bir Ekalu (saray) yaptırdığı belirtilmekledir. Menua'dan başlayarak Urartu krallarının yazıtlarında rastlanan kent adları, yörede Urartular gelmeden önce yerleşik yaşama geçildiğini göstermektedir. Urartu dilinde "buru" denilen bu beylikler, daha çok hayvancılıkla uğraşıyor ve yıllık vergilerini hayvan olarak ödüyorlardı. Urartu yazıtlarından, İÖ. IX. yy'dan başlayarak Aras boyunda da Urartu Tanrısı Heldi'ye tapınıldığı anlaşılmaktadır.

Kimmerler'in arkasından İÖ. 680'de Aras boylarında görülen İskitler'in kimi boylan yöreye yerleştiler. Atlı-göçebe İskitler, Aras boylarındaki yerli küçük beylikleri ortadan kaldırıp, yerleşik yaşama son verdiler.

Anı'da Resimli Kilise'den Fresk Örnekleri

İÖ. 40l-400'de yöreden geçen Ksenephor Khalipler, Taoklar ve Phasianlar adlı ilkel yaşam süren kavimlerden söz etmektedir. İÖ. 200'lerde kurulan Araks Krallığı idari ve sosyal yapısıyla Pers geleneğini sürdürmüş¬tür. Küçük coğrafi alanlarda boylar, Araks (Aras) krallıklarına bağlı beylerin egemenliğinde kendi gelenek göreneklerine göre yaşıyorlardı. Krallık dış görünüşüyle Helenistik devletlere benziyordu. Resmi dil Yunanca'ydı. Kral I.Tigran'dan Erota'ya deyin Araks krallıkları Helenistik biçimli bastırdıkları paraların üstüne adlarını Yunanca yazdırmışlardır. Araks Krallığı'nın Kars'ı da kapsayan "Urartu" bölgesinde toplumsal yaşam, göçebe kültürüne dayanıyordu. Araks Krallığı İÖ. 66'da Roma İmparatorluğuna bağlı yasal krallık durumuna geldi.

Araks bölgesi Romalılarla Partlar arasında birçok kez el değiştirdikten sonra, Partlarm Arsaklı kolu yöreye egemen oldu. Bu dönemde yörenin kültür tarihini uzun yıllar etkileyecek, Hıristiyanlık olgusu ortaya çıktı. II. Tridat, Hıristiyanlığı resmi din olarak tamdı. Tapmaklar ve putevleri yıkıldı, yerlerine kiliseler, manastırlar yaptırıldı. Başrahip Krikor Lusavoriç Kafkaslar'dan Mardin'e Karadeniz'den Hazar Denizi'ne dek Hıristiyanlığı yaymaya başladı. 310'larda tüm Arsaldılar Hıristiyan olmuştu. Arsaklı yönetimi sırasında Turan kökenli Kamsarakanlı ve Mamıkonlu oymakları yöreye yerleşti. 429'da buralara egemen olan Sasaniler Zerdüşt dinini yayma girişiminde bulundu. Bu girişim Doğu Anadolu'da Sasanilerle Hıristiyanlar arasında sürekli çatışmalara neden oldu.

607'de toplanan Divin Konsili'nde İsa'da Tanrı ve insan özellik gören ve adını Krikor Lusavoriç'ten alan Gregoryenlik mezhebi ortaya çıktı ve Kars yöresi halkı Gregoryen oldu.

VII. yy ortalarında Müslüman Araplar, Doğu Anadolu'da, yeni bir siyasal güç olarak ortaya çıktı. Ancak yöre halkının inanışı Selçuklular'ın gelişine değin değişmedi. 772'de Araplar yörenin yönetimini Bagratlılar'a verdiler. Bagratlılar, Erasgavark, Bagaran (Kilittaşı) Kars ve Ani kentlerini merkez edindiler. Bagratlılar Dönemi'nde Ani büyük bir ticaret ve kültür merkezi olarak gelişti, artan nüfusu barınmasını sağlamak için Ani kentinin surları yeniden yaptırıldı. Daha sonraki yıllarda Gürcü Bagratlılar'ın da yönetiminde kalan Ani, Ermeni ve Gürcü mimarilerinin ilginç ürünlerini barındırmaktadır.

Bu mimarileri özellikleri kavramak ancak meydana geldikleri ortamın kültürel niteliklerini ortaya koymakla mümkün olabilir : Kafkasya hiçbir zaman Ortadoğu'ya hakim olan büyük uygarlıkların etkisine tam olarak girmemiş bir bölgedir. Buradaki etnik kaynaşmaların tortulan, izole gruplar halinde yaşarlardı. Bunların kültürleri, çevrelerinde gelişen ve o sırada siyasi etkisi altında kaldıkları büyük merkezlerin kültürünün özel bir yorumudur. Yöre halkı Suriye'den gelen misyonerlerin etkisiyle erken dönemde Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Daha önceki kültürler ise Pars, Sasani ve Roma izlerini taşır. Müslümanların bu bölgeye hakim olmasından sonra da özellikle İslam kültürünün etkisi altında kalmışlardır. Bağımsızlıkları ve ekono¬mik güçleri sınırlı olan bu küçük Kafkasya toplumları, çevrelerindeki uygarlıkları yerli geleneklerle karıştırarak bölgesel Hıristiyan sanatını meydana getirmişlerdir. Özellikle Ermeni mimarisi ilginç bir Ortaçağ ürünü olup, teknik açıdan ileri bir tas mimarisidir.

Kars-Bagratlı Kralı Gapig-Abbas'ı ve ailesini İslam giysileriyle betimleyen bir minyatür, Müslümanların gelmesi sonrasında bölgedeki İslam etkisini göstermesi açısından ilgi çekicidir.


Türkler'den Sonra

Türkler XI. yy'ın ortalarında yeni bir kültür öğesi olarak yörede göründüler. Selçuklu Sultanı Alparslan 1064'te Ani ve Kars'ı ele geçirdi ve yöredeki Türk egemenliği, kısa süreli kesintiler dışında günümüze değin sürdü. Alparslan, Ani'yi ele geçirdikten sonra buradaki Büyük Katedrali "Fethiye" adıyla camiye çevirdi. Kentin yönetimini Şeddadlılara verdi. Şeddadlı Menuçehr, kentte imar Maliyetlerine girişti ve Ani yeniden canlanmaya, nüfusu kalabalıklaşmaya, fetih sonrası kentten ayrılan Hıristiyanlar da geri dönmeye başladı.
XIII. yy'daki Moğol istilası toplumsal yaşamı altüst elli. Müslümanlığın Şiilik mezhebini benimseyen İlhanlılar, yöre Hıristiyan'larına Müslümanlığı benimsetmek için zor kullandılar. XV. yy'ın ikinci yarısından sonra sürekli çatışmalar ve özellikle Akkoyunlu savaşları, kentlerin boşalmasına neden oldu. Halk çadıra çıkıp, sık sık değişen efendilerin baskısından kurtulma yolunu seçti. Kentler, birer yıkıntı durumuna geldi. Ancak büyük sürüler besleyen Türkmenler, otlaklarda ve kışlaklarda kalabalıktılar. Şah İsmail, Safevi Devletini kurunca Kars yöresindeki göçebe Türkmenler, Safevilere bağlandılar.

Osmanlı yönetiminde Kars yöresi daha çok askerlik açısından önem kazandı. Osmanlı Devleti'nin doğuda girdiği savaşlar en çok bu yöredeki yaşamı etkiledi. Dolayısıyla kültürel yaşamda önemli sıçramalar ve gelişmeler görülmedi. Kent XVII. Yüzyıl ortalarından XIX. Yüzyıla değin görece barış içinde yaşadı ve gelişti. 1655'te Kars'tan geçen Fransız gezgin Tavernier kent'in büyük, yiyecek - içeceğin bol, ancak nüfusun az olduğunu söylemektedir.