www.yeniarpacaykars.com.tr.tc

kltrel.jpg

DİNİ BAYRAMLAR

Dini Bayramlara karşı büyük bir saygı ile ilgi duyulmaktadır. Birçok işler, bu yüzden bayram öncesi yapılacak işler, bayram sonrası yapılacak işler diye ikiye kararlaştırılır. Düğün, sünnet, beh, nişan gibi
Bayrama büyüklü, küçüklü hazırlanılır. Bayramdan bir hafta evvelinden hazırlıklar başlar. Evlerin temizliği, giyeceklerin yenilenmesi ve hazırlanması., gelin göremeler için bayram hediyelerin alınması gibi
Bayramın Şarafa ve Arefe günlerine kadar hazırlıklar tamamlanır. Arefe günü mezarlıklar ziyaret edilir. Varsa küsüler bayram günü barıştırmak için uzmaşma ve hazırlıklara başlanır. Köyün ileri gelenleri küsülülerin barıştırılması için gönüllü olarak görev alırılar. Barışma olayından dolayı ortamda müthiş sevinç yaşanır.
Bayram günü, Şeker Bayramı ise; bütün evlerde pilav pişer, hoşaf ve tatlılar hazırlanır. Kurban Bayramında ise; kurban kesiminden önce yenilmek üzere diğer yemekler yapılır.
Camiide Bayram Namazı kılınmasının ardından ilk bayramlaşma camii içerisinde başlar. Camii çıkışından sonra ilk ziyaret edilen yerler, yakınlarını kaybeden ailelerin ziyareti tamamlandıktan sonra hemen hemen tüm komşular birbirleri ile bayramlaşırlar. Köy içerisinde grup grup dolaşmalar ve toplu bayramlaşmalar köy içerisinde bir hoş olmaktadır. Bayram havası beldemizde bir hafta sürer.
Bayramlarımızda; akrabalar arasına yeni katılan gelin ve hısımları için bayramlıklar gönderilir, daha doğrusu kızevi tarafından böyle bir bekleyiş olur. Gönderilmemesi veya gecikmesi durumunda onur meselesi yapılır. Şeker Bayramı ve Nevruz Kutlamalarında gelin tarafına özellikle kurbanlık gönderilir. Damat tarafınca getirilen kete, çörekler komşulara dağıtılarak paylaşılır. Bu paylaşıma Nemer denir. Nemer alan evler, misafirleri davet ederler. Nişanlı Kız tarafına hediye gönderilen kurbanlıklar çoğu kez kesilmez, kızın çeyizinde damızlık olarak çeyize katılır veya sonradan tekrar erkek tarafına gönderilir. Bu hısımların birbirlerini kollamalarına veya samimiyetlerine bağlıdır.Bayramlıkların gönderilmemesi durumunda hısımlar arasında birçok dedikoduya yol açar.

EVLENME

Evlenmelerde ailenin baskısı gerek kız ve gerekse erkek üzerinde baskını sürdürmektedir. Bu sebeble akraba evliliklerine sıkça rastlamak mümkündür. Birçok aile, yaşılılık ve kendilerine hizmette kusur edilmemesi için akraba evliliğinin tercih sebebi olrak görür.
İlçemiz içerisndeki evlenmeler, kız ile erkeğin konuşması, tanışması veya akrabalar aracılığı ile olur. Bu tarz tanışmalar ya bir düğünde, ya bir yayla çıkışında veya yayla inişinde yada yayladaki ziyaretlerde yapılan gezilerde olur. Eğer kız başka bir köyde ise; oğlanın bir vesile ile oraya gitmesi, bir misafirlik, veya oradaki akrabalarının elçiliği ile münkün olur. Beğendiği kızı istemek için ilk plan olarak; gencin arkadaşları konuyu kıza iletirler. Akabilinde yakınlarına, akrabalarına daha da ziyade annesinde duyururlar. Eğer genç gurbette ise bu konu mektupla uzakta olmanın da verdiği rahatlıkla dile getirilir. Bundan sonra iş kız istemeye gelmiştir. Olmadık hallerde kız kaçırılmaya kadar gidilir. Kız kaçırma olayı nadiren yapılsa da, daha çok başlık bedelinin ağır şartlarda olması durumunda uygulanır. Başlıktan kurtulmanın bir diğer yolu da; Aldeğişiklik yapmaktır. Her iki ailede, 1er delikanlı ve 1er kız varsa ve gençlerin birbirleri ile anlaşması durumunda bir nevi takas yapılır, başlığa bir kolaylık sağlanarak tatlıya bağlanır.

KIZ İSTEME

kız isteme; erkek tarafınca kızın beğenilip ve anlaşma sağlanmasından sonra başlar. İşe önce ağız arama ile başlanır. Eğer kız başka köyde ve orada tanıdıklar yoksa bir şekilde oraya misafirliğe gidilir. Kız ve erkeğin yakınları arasında bir müşavere başlar. Kolay kolay da kalkıp gidilmez. Malum boş dönmek gurur meselesi edilir. Hoş bir defa gidilmekle de kız alınmaz, daha bunun gitgeli vardır.Kız evi, naz evidir.
Kız istemede geleneksel olarak; erkeğin babası, amca ve dayı gibi yakınları elçilik yapar. Kız evinde hazırlıklar yapılır. Yemeklerden sonra büyüklerce söz açılır,Erkek tarafı der ki; Hiç demiyorsunuz siz niye geldiniz diye Kıztarafı da derki : Hoşgeldiniz, sefa gelmişsiniz, gözüstüne gelmişsiniz.
Elçi, Allahın emrini yerine getirir, kız babası hiç vermeyecekse vereceği cevap gayet yumuşak bir uslüpla Vallah ne diyeyim Allah yazmışsa olur, kısmette varsa olur. Bir müddet susmalar , birbirinin yüzüne bakmalar, ev içerisindce gidip gelmeler, danışmalar başlar. Eğer taraflar arasında önceden anlaşma sağlanmışsa iş uzatılmadan tatlıya bağlanır. Şayet kız verilmeyecekse danışacaklarımız var, kızın vekili var onlara da bir danışalaım sizden birkaç gün müsaade alalım, bu arada bir yol bakarlar. Şayet kız hiç verilmeyecekse Vallahi bizim evlenecek kızımız yok der ve kesin cevabı vermiş olurlar.
Elçilik tamamlanıp kız alındıktan sonra hemen gelinin boyu görülür. Evin gelini veya başka bir kız, o da yoksa akrabalardan bir tanesi gelini göstermeye getirir. Gösteren önde, gelinde ardında gelerek misafirlerin eli öpülür. Elçilerde kendi aralarında kararlaştırdıkları kadarı ile geline Boygörmesi verirler. Göstericinin peşkeşi de bunun içindedir. Bundan sonra sıra Beh ve Nişana gelir

Beh ve Nişan

Taraflar arasında kararlaştırılan birgün Beh veya Nişan verilir. Beh nişandan önce verilir. Behe ekseriyetle erkekler gelir, kadınlar az oranda katılırlar. Behin diğer adı Erkek Nişanıdır. Geline getirilen ilk hediyeler, entariler, çamaşırlar, yüzükler, küpeler, başörtüleri, ayakkabı ve çoraplardan oluşur. Behin ucunda (bir eşarbın ucuna bağlı olduğu için de böyle denilir.) bir miktar para verilir.
Nişan, Behe nazaran daha kalabalık olur, kadınlar çoktur, onun için de Avrat Nişanı da denmektedir. Bazen düğünde yapılacak çok işler burada yapılır. Bu yüzden nişanlar, düğünler kadar ağır olur. Nişanda Pasa toplanırsa, düğünde bir daha tabak yapılmaz. Nişan verileceği için kızevinde nişana gelenleri Atlı çekmek için komşulara çay verilir. Nişana gelenler, çaya gelenlerce götürülür.
Getirilen bütün eşyalar hazırda olanların gözüönünde açılır ve birer birer gösterilir. Nişandan düğüne kadar olan zamana nişanlılık dönemi denir. Kız tarafı da Damada nişan olmak üzere aldıkları yüzüğü, mendil, çorap gibi diğer hediyelerle beraber gönderirler.
Beh ve nişanın ikisinin birlikte yapıldığı da olur. Bu en çıkarlısıdır. Tarafların birbirlerine kollamasına bağlıdır.


DÜĞÜN

Kız ve Damat taraflarının işlerine elverdiği bir tarihe düğün kararı verilir. Bayram öncesi, bayram sonrası, askere alınma, terhis olma, yayla inmesi veya çıkması gibi. Kesim kesmeye gidilir. Başlıktan kalanlar (nişandan kalanlar) verilir, bağışlanan bağışlanır, başka alınıp verilecekler kararlaştırılır. Ne kadar pirinç, yağ, etlik, çay, şeker ve diğer eksiklikler kararlaştırılır. Damadın evinde hazırlanan atlı kağıtları ( davetiye ) dağıtılır. Kimlerin düğüne davet edileceklerini kararlaştırmak için, çay verilir. Eğer kızevi başka köyde komşulara çay verilir. Kız evinde atlıların kalması hoş karşılanmaz, atlılar çay içen komşularca birlikte giderler. Hazırlıklar tüm hızıyla devam ederken, bir yandan da kızın tarafı çarşıya alış-verişe götürülür.
Kız ve Damadın sağdıçları seçilir. Gelin sağdıcı ile davette dolaşır. Gelin kızı, yakınları ve komşuları evlerine sırayla davet ederler. Damadın arkadaşları da damadın sağdıcının evinde toplanır. Adeta düğün burada başlar. Çeşitli şakalar, oyunlar yapılır. Damadın şahı donatılır.
Düğünde davul-zurna ile Aşık ayrı ayrı istenir. Bazen her ikisi de olur. Aşıklı düğünler daha sözlü sohbetli geçer. Düğün evinde misafir atlılar ve komşular toplandıktan sonra Aşık, bir serküşte veya döşeme söyler. Bu döşeme ders, öğüt-nasihat şeklinde olur. Saz ve sözü ile düğünün hayırlı olmasını diler, atlıları tarif eder, bazı aşıklar atlıların gönlünü almak için, bazıları ise atlılardan bahşiş almak için yaparlar. Bu anormal bahşişlerin bazen düğün masraflarını geçtiği de olur.

HONÇA KALDIRMA

Gelinin sağdıcı evinde hazırlanan tespilere, gelinin elbisesi konur. Üzerlerine renkli valalar sarılır ve her tepsi bir çocuğun başına konulur. Gelin, sağdıcı ve düğüne gelenlerce davul-zurna ile kız evine gelinir. Honça dolu kazan üzerine getirilmesi uğurlu sayılır. Honçayı getiren çocuklara bahşiş verilir.

GELİN SAÇI

Honçadan sonra saçı verilir. Saçı için verilecek yemeğin masrafı damat tarafından karşılanmıştır. Saçıya eskiden sadece kadınlar katılırlardı ama şimdi erkeklerde katılmakta. Hediyeler gelinindir. Toplanan paralar ile geline birşeyler alınması gerekir ama bunu yapan aile sayısı azdır.

ŞAH KALDIRILMASI

Saçının akşamı kız sağdıcı evinden kız şahı kaldırılır. Sağdıç evinden kızın evine gelinir. Şah grup vakti ile akşam ezanı arasında kaldırılır. Birbirine eşit uzaklıkta ortada bir uzun ve etrafında aynı boyda dört çıtadan yapılmış bu beşli ağaç çakmaya ŞAH denir. Üzerine çeşitli meyveler dizilir, ortadaki en uzun kısma birde Bayrak yerleştirilir. Diğer uçlara elma veya yumurta takılır.
Şah kalkmasında çocukların keyfine diyecek yoktur. Hep bir ağızdan Here Bir Allah Allaaaaaah. Sesleri ortalığı çınlatır. Şahın önünde güreşierler, silahlar patlar. Güreşçilere bahşişler verilir.
Gelinin geldiği günün akşamı da Damadın sağdıcı evinden Damat Şahı kalkar.
Düğün günü; kızın evinde gelini uğurlama hazırlığı vardır. Atlılar biraz daha erken kalkmışlar, varsa Aşık yine devran eder, akşamdan kalan hikayenin noksanını bitirir veya misafirlerin arzularını yerinde getirir. Çeyizler yazılır, bu arada gelinin erkek kardeşlerinden 1 tanesi veya yakınlarından biri sandığın üzerine oturur. Sandık üzerine oturmayı kapı basmayı takip eder. Bunlara bahşişleri verilir. Gelinin eşyaları hazırlanan arabaya veya mevsime göre eğer az ise kızaklara yüklenir.
Gelin arabasına, gelin, kız yengesi, damat yengesi, kız çıkarma ve diğer yakınları biner, hareket anında damat yengesi bir güzel gıcık verir ( yani kız tarafına sizden böyle kız götürülür dercesine çinko tabağın arkasını yemek kaşığıyla çalar.) Bir yandan da verdik bir dana, aldık bir sona, galın yana, yana ve gelin aracı hareket eder. Atlı gaydası bir güzel çalınır. Gelini almaya gelen atlılardan birisi, kız yengesinden Müjde Yastığı alır. Müjde yastığını erken getiren atlının atının boğazı renkli valalar ile süslenir. Bu atlı tekrar düğün alayını karşılamaya döner. Bunun bahşişini damat yengesi verir.
Gelin, damat evine inince ayağının altına bir kazan ters çevrilir. Üzerine bir çay tabağı konur. Gelin arabadan inerken sağ ayağı ile bu tabağın üzerine basarak kırar. Damat sağdıcı ve arkadaşları ile damın üzerine çıkarlar, ellerinde mendil ağızları kapalı, üzerlerinde bir palto veya pardesü olur. Bu damadın büyüklerine karşı utanma ve nezaket ifadesidir. Damdan yere, gelinin başına meyve ve bozuk para atılır. Küçük çoçuklar kapan kapana yarışırlar yere düşenleri alabilmek için. Damat elindeki elmayı veya portakalı gelinin başına vurmaya çalışır. Eğer gelinin başına vurabilirse bunu da kendisine ÖVÜNDÜ yapar.
Toplanan atlılara düğün yemeği verilir. Bu yemekte para toplanır. Bu para toplama işine tabak veya Pasa denir. Düğüne iştirak edenlerin adı ve köyü söylenip yazılır. Pasa toplamak bir nevi borçtur yani düğüne gelenler yazılır ki onların düğünü olduğunda şu anki düğün sahibi de onların düğününe katılabilinsin. Malum, gelenin düğününe gidilir veya gitmek gerek deriz ya işte onların kaleme alınması

DAMAT VE GELİN ZİFAF USULLERİ

Damadın evinde,kınada oynayıp ,düğün son bulduktan sonra herkes evine gider damadın evinde bir zifaf odası hazırlanmıştır gelini getirdiği Karyola yatak ve bir kısım çeyizleri ile bu oda donatılmıştır.
Damat ve gelin her ikisi de getirdikleri şahı orada bozar meyvesini yerler eğer gelin başka bir
Köyden gelmişse şahı orada bozar meyvesini getirir.

AYAK BASMA

Gelin önce konuşmaz damat dolaylı yollardan konuşturmaya çalışır ve gelin bir dil bağı ( hediye olur) verir konuşturur. Bu arada gelinin ayağına basmaya gayret eder aynı şeyi gelin de yapmaya çalışır denirki her kim erken ayağına basarsa evlilik boyunca onun sözü daha geçerli olur.
Damat odası sağdıç ve kız yengesi tarafından beklenir kız yengesi gelinin bakireliğini ispat eder dışarıda da silah atılır.

www.kockoy.bel.tr adresinden alınmıştır.

tara2221.jpg

_ah_kalk.jpg

dugun7.jpg

ja06_003.jpg

dugun3.jpg

ozan0042.jpg

Geleneksel Halk Müziği ve Ağıtlar

Kars ve yöresi, buraya yerleşen değişik etnik topluluklar nedeniyle halk müziği ve oyunları yönünden zengindir. Bar yöresidir ki, yerli halk yanında Azeriler ve Türkmenler de bar oynar. Köylerde ise seyirlik oyunlar yaygındır.
Halk müziği
Kars, türküleri ve oyun havalarının ezgi yapısı ve ritim özellikleriyle çok renkli yörelerdendir. En önemli özelliği de aşıklık geleneğini yaşatan tek il olmasıdır.
Kars'ta iki resmi derleme yapılmıştır. İlki 1950'de Ankara Devlet Konservatuarca gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmaya Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve Rıza Yetişen katılmıştır. 1973'te TRT'nin yaptığı ikinci derlemeyi Nida Tüfekçi , Muzaffer Yönden, Zihni Devcin gerçekleştirmiştir. Derleme aşıklık geleneği, atışma örnekleri ve davul, zurna havalarını içermektedir. Ayrıca Latifşah, Ani, Alparslan, Emrah, Köroğlu gibi müzikli halk hikayeleri, açık makamları da kayda alınmıştır.
Yurdun çeşitli kesimlerinde genellikle hava, gayda, ağız, ayak gibi sözcükler makam yerine kullanılmaktadır. Kars'ta ise ezgisel yapıya makam denilmektedir. Araştırmalarda ayrı ayrı adlandırılan makamların, çoğunun ayrı dizede olduğu, ancak ritim, tavır ve ağız değişikliklerine göre adlar aldıkları, görülmüştür. Bu makamlardan bir bölümü şöyledir: Yerli divanisi, Osmanlı divanisi, Merke divanisi, Çıldır divanisi, Yürük divanisi, Çiğali, Tecnis, Çıldır güzellemesi, Şüregel güzelemesi, Yürük güzelemesi, Haşdımah, Yanık Kerem, Keremi, Kesik Kerem, Guba Kerem, Bala Mehmet, Çoban Kare, Gevheri, Zübeyde, Züverek, Dademi, Şikeste, Garibi, Karam, Güriçistan, Gazeli, Sultani, Sahal, Kollu, Seyyad, Hicram, Kars barı, Mansuri, Emrahi, Sümmani, Yürük Türkmeni, Derbeder, Osmanlı bozuğu, Keşir Oğlu, Yıldızeli, Gereyli, Civan Öldüren, Çukurova, Köroğlu, Gülbeyi, Meşdi Rüstem, Şarabani, Bizim Elli, Muhanimce.
Yörede aşık makamlarıyla söylenenler dışında, bilinip söylenenler şunlardır: Yallı havaları (nanay), gelin-güvey türküleri, kına havalan, harman-hasat türküleri, ağıtlar, öğütler, Köroğlu, Sümmani, Şenlik, Hasta Hasan, Emrah gibi ozanların deyişleri, cirit, güreş havaları, kahramanlık türküleri, göç türküleri, semahlar, dağ havaları, Azeri ezgilerinin tümü de (oyun havası, bayatı, mahnı) ilgiyle çalınıp, söylenir.
Yörenin ünlü türküleri Saraydan İndi Yeridi, Mert Dayanır Namert Kaçar, Gönül İster Gülün Konmasını, Başına Döndüğüm Kurban Olduğum, Beyim Gözün Aydın Olsun, Bu Gelen Nahir mıdır, Bayırda Gezen Bacılar, Yaylasından inmişler. Tanyeri Atanda Şafak Şokende , Derdi Danıştınsa Hangi Lokmana, Kiziroğlu (Bir Hışımla Geldi Geçti), Uca Dağların Başında, Bulguru Kaynatırlar, Ardahan'ın Yollarında, Can Maral Can, Kemanımın Telleri, Ay Gara Gaş, Amman Avcı, Kars'a Giderim Kars'a, Al Lala, Dağdan Kestim Dirgenlik, Ayrı Düşeli Senden, Yavrum Evlatlarım, Bağa Girdim Üzüme, Yaylalarda Üç Atım Var, Olam Boyun Kurbanı yörede derlenen ünlü türkülerdir.

Ağıtlar

Sınır kenti olarak pek çok savaşa sahne olmuş ve bir çok acı yaşamış olan Kars'ta ağıt yakma geleneği yaygındır.
Birinci Dünya Savaşı'nda Sarıkamış'ta şehit olanlar için yakılan ağıtlardan biri şöyledir
Zalim felek sana nettim neyledim
Bardız-Dere halin yanıp söyledim
Düşman kılıçları çalha çaldadır
Kimse yol öğretmez, eyce yaldadır

Bu Otuz Harbi'ne can mı dayana
Dağıldı herbiri gitti bir yana
Nice nevcivanlar bölendi kana
Yitirdiler bilmem hangi çöldedir.

Soğanır'da nice alaylar dondu
Nice bin hanenin ocağı söndü
Pervane olup Kars uğruna yandı
Gine derler zulmün çoğu daldadır.

Halk Müziği Araçları

Yöre halk sazları yönünden de çeşitlilik gösterir. Aşıklar genellikle meydan sazı (divan sazı) çalarlar. Bu sazlarda tel sayısı altı ile dokuz arasında değişir. Derleme gezilerinde başka yörede rastlanmayan tel dizimi saptanmıştır. Altta iki tel, ortada dört tel, üstte iki telden oluşan bu dizimin akordu da değişiktir. Birinci tel 'la', orta telin biri 'la', ikisi 're', dördüncüsü 'sol', üst teli 'sol' sesi verecek şekilde düzenlenmiştir. Bağlama ailesinin tüm sazları tezeneli ve tezenesiz çalınır.
Tar, Azeri türkülerinde çalınır ve tel anlamındadır. İkili üç dizi telden oluşur. Teller, 'la-mi-la' ya da 'do-sol-do' aralıklarıyla düzenlenir. Turların kimilerinde bum teli ve uyum teli vardır. Bağa ve boynuzdan yapılan mızrapla çalınır. Üflemeli sazlardan zurna, dilli ve dilsiz kaval, zil zurna (cura zurna) denilen küçük boy zurnalar, mey ve balaban da yaygındır. Yaylı sazlardan Azeri kemane dört tellidir. Ana¬dolu'nun öbür yörelerindeki kemanelerden çok büyüktür ve dizde çalınır. Vurmalı sazlardan davul, zilli salkıma, tef, koltuk, davul, kasnak içine küçük demir halkalar çakılmış değişik tefler, kaşık, zil, tongurdak başlıca sazlardır.

Geleneksel Halk Müziği ve Ağıtlar

Kars, geleneksel oyunlar bakımından en zengin illerdendir. Bunun nedeni değişik kültür birikimi olan insan topluluklarının yöreye yerleşmesidir. Türkmen boyları, Azeriler ve Doğu. Anadolu yöresi insanlarının oyunları bir arada görülebilir.
Halk oyunları
Kars, halk oyunları yönünden bar bölgesine girer. Halaylara ve semahlara da kimi ilçe ve köylerde rastlanır. Tek halkalı, çift halkalı oyunlar olduğu gibi karşılama biçiminde oynanan oyunlar da vardır. Kars halk oyunları çoğunlukla kaçma (kadın-erkek) oynanır. Kars'ın kimi ilçelerindeki oyunlarda nitelikli bir görünüm açısından Kafkas oyunlarıyla benzerlikler görülür. Orta oyunu özelliğinde konulu, Öykülü danslarla da günlük olaylar, savaşlar ve olağan üstü konular simgelenir. Nanay denilen çalgısız oyun havaları da yaygındır.
Bara Artvin ve Kars yörelerinde "yattı" denilmektedir. Toplu barlara genellikle küçük yörelerde rastlanmaktadır. Dağlık yörelerdeki barlar çoğunlukla beceri gerektiren hızlı oyunlardır. Açık havada davul zurna, kapalı yerlerde ney ve davul eşliğinde oynanır.
Kimileri öbür illerde de bir takım ayrılıklarla oynanan barlar şunlardır:
Düz Bar, Ağır Bar, Bar Sekmesi, Tütiye, Mahmudiye, Aşırma (Tek Ayak Bar ), Üç Ayak Bar, Çember Sıçratma (Tik Bar), Bekir-Bengi, Karapürçek, Ters Bar, Tek Tamzara, Çift Tamzara, Sarhoş Barı, Daldalar, Tavuk Barı, Ezingah Deresi, Kars'ın Önü, Durna Barı, Hoşbilezik (Altun Yüzük), Mustafa Barı, Kotan Barı, Can Maral (Göçergin Vurdum), Zencirli Köroğlu, Dur Yerinde (Şüregel Barı), Ardahan Barı, Yayla Barı, Köroğlu Barı, Koçarı Barı, Temur Ağa, Deliloy, Laçın Barı, Papuri (Pağpuru), Sallama, Gülüm Oğlan, Ay Işığı, Bir Gül Ektim, Diz Kırma, Kır-Al, Boyakçının Gelini, Hey-Narı, Kundurayı Mor Boyarlar, Şerbeti Kaldı Tasta, Bu Gelen Nahır mıdır, Sorul, Almalı Dağlar, Senalar, Bizim Bağda, İndim Derede Durdum, Dağdan Kestim Değnek;
Karapapak denilen Türkmenlerin oynadığı Terekeme, Ağır Terekeme, Tellice, Lezgi (Hangi), Koloş, Orta Çala, Süsen Sümbül, Kalender, Memmet Bağır, Almadere, Çil Horuz, Düz Yallı, Narı, Şanalım, Kesme;
Azerbaycan asıllı toplulukların oynadığı Edilceben Senem , Ceylani, Askerani (Gence), Mirzayi, Kaşengi, Lezgi, Beşacılar, Nez Beri (Naz Barı), Lale, Kuçeler (Köseler), Enzeli, Karabağ, Uzun Dere, Arzuman, Iğdır Yallısı, Sincani (Zengani), Gumurü Yallısı, Gulbi;
Doğu Anadolu'dan gelen toplulukların oynadığı Delilo, Koççeri, Göle'nin Düzü, Hay Molo, Nare, Lorke, Gaçke Barı, Kule, Hey Narı, Berzini, Çepik, Hekari gibi halk oyunları oynanmaktadır.
Bunların en bilinenleri şöyle oynanır

Lezgi

Azeri oyunlarındandır. Tek, ikili, alaca dizi (kadın-erkek), toplu karşılamaz gibi değişik adlar alır. Tek oynandığında "Lezinka" denir. Toplu oynanırsa, yöreye göre Lezgi, Lehuri adını alır. Oyunda erkek kartalı, kadınsa sülünü simgelemektedir. Oyuncular haliz oluşturur, dönerek oynarlar, arada bir durdurulur. Bu sırada oyunculardan biri, kimi kez alanın ortasına fırlayarak özel gösteri yapar. Tek kişilik gösteriler sırasında halkadakiler el çırpmakla yetinirler.

Pappuri

Yerli oyunlardandır. Oyun sallanmayla başlar, sert hareketlerle hızlanır. Ağırlaşarak ve hızlanarak süren oyunda birden durulur. Kızlar ortaya farlar, elele tutuşup bir kez döndükten sonra yerlerine geçer. Bu kez aynı hareketi erkekler yapar.
İlk figürlerdeki sağa sola sallanarak yürüme, küçük bebeklerin yürüyüşünü andırdığından, oyuna bebek anlamına gelen, "pappi"dcn türeyen Pappuri denildiği sanılmaktadır.

Üç Ayak

Yerli barlardan Üç Ayak , hareketlilik ve çeviklik gerektiren bir oyundur. Oyun sırasında ayaklar üç kez yere vurulur. Üç kez de yerinde sayar. Adım da bu üçlü hareketlerden almıştır. Kızlı-erkekli oynanır.
Adını Kars'la yerleşmiş bir Türk boyu olan Terekemelerden (Karapapak) almıştır. Terekeme erkeklerinin alınganlığını, yiğitliğini; kadınlarının ise ağır başlı, çekingen davranışlarını yansıtır. Oyun çok ağır bir havada, iki kız oyuncunun, seyircileri ellerindeki mendili başlarına ve göğüslerine götürüp selamlamalarıyla başlar.

Döne

Erkek ve kadın birlikte oynanan yerli oyunlardır. Genellikle üç kız, dört erkekle oynanır. Ağırdan başlar, gittikçe hızlanır. Oyuncular elele tutuşur, iki adım sağa sekilir, sonra üç adım sola yürünür. Tempo hızlandıkça yürüme ve sekmeler sıçramaya dönüşür. Çökmelere de yer verilerek oyun sürdürülür. Bu sırada türküsü yinelenir:
Yar döne, döne, döne N'oldu sevdiğim sene

Laçın-Ters Laçın Barı

Kızli-erkekli oynanır. Kağızman da oynanan biçimi şöyledir: Oyun sağ ayakta sallanmayla başlar. İki sağ, iki sol yerinde sallanarak yürünür. Ağırdan başlayan oyun git gide hızlanır. Sonra Ters Laçın oynanmaya başlanır. İki sağa yürünür, sallama yapılır. Üç sola çekilir. Yeniden sallama yapılır. Oyun böylece sürer, yalnız erkeklerle oynandığında çökmeler, atlamalar ve daha çevik hareketler yapılır. Ters Laçında ters yönde ilerlendiği için, oyuna bu ad verilmiştir.
Türküsü şöyledir
Laçın bana laçın bana
Destele ver saçın bana

Ters Laçinde ise
Lohoy lohoy laçıno
Dönder gelsin laçıno

Kıskanç

Bir erkek ve iki kız, tarafından oynanmaktadır. İlkin beraber ve hareketli bir müzikle oyun alanına çıkılır. Sonra kızların her biri bir köşeye ayrılır. Erkek çeşitli hareketlerle kızlara kur yapar ve kıskandırır. Oyunun sonunda kızların ikisiyle beraber erkek pisti terk eder.

Koçare

Koçare, erkeklerin oynadığı canlı oyunlardandır. Oyuncular kollarını birbirlerinin omuzlarına dolayıp, vücutlarını geriye atarak oynarlar. Koçare adı, göçmek anlamındadır. Koçarenin türküsü şöyledir:
Neymin naymın koçarı
Niye oldun koçeri
Köpekler seni dişler
Bekleme gel içeri
Paşa göçtü

Kars, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra hareketli ve askeri bir merkez olmuş, halk ordu ile içiçe yaşamıştır. Paşa göçtü, ordunun harekete geçişi ve komutanların uğurlanmasında oynandığından, bu adla anılır. Kızlıerkekli gruplar elele tutuşarak oynarlar.

Döndürme

Bu oyuna kimi yörelerde döndürme, kimi yörelerde çöğütme denilmektedir. Kızlı-erkekli karşılama biçiminde oynanır. Kızlar ve erkekler iki dizi oluştururarak ve maniler söyleyerek oynarlar:
Kızlar

Çoban itin gudursun
Arkacında sır dursun
Eğer seni almazsam
Seni yıldırım vursun

Erkekler
Alma attım yiyesen
Şu sepetin göyersen
Eğer bana gelmezsen
Seni kızken ölesen

Kızlar
Oğlan bir kara hindi
Duvar dibine sindi
Toprak başına oğlan
Kızlar üstüne güldü

Kemal Paşa

Atatürk'ün 6 Ekim 1924'te Kars'a gelişinde ezgilenen türkü eşliğinde, kızlı erkekli oynanmaktadır. Türkü şöyledir:
Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin, milletin, devletinle bin yaşa
Serfiraz ettin bu kademleri

Mes'ut eyledin KARS' a gelmeyi
Hoş gelişlerin, bu görüşlerin
Tebrik eyleriz, tebrik eyleriz

Cephede mitralyöz ayna gibi parlıyor
Sarkistan Türkleri sancak elde bekliyor
Marş marş askere kurban


Marş ileri, dönmez geri Türk'ün askeri,
Türk'ün askeri Sağdan sola, soldan sağa
Al da bayrağı düşman üstüne
Gelenekselleşen bu oyun daha çok milli bayramlarda oynanmaktadır. Oyun sonunda oyunculardan biri gömleğinin içinden bir bayrak çıkararak ortaya fırlar ve oyun biter.

Halay

Kimi yörelerde oynanan halay Ağrı, Bitlis ve Muş yöresindekilerle büyük benzerlik gösterir. Ağırlama bölümüyle başlayanların ikinci bölümüne hızlı anlamında "yelli" denir. Türkmenler halaylara özellikle barlara "yallı" derler. Bunlar daha çok nanaylarla, yani sözlü olarak oynanır. Üç Ayak, Sarı Seyran, Kürdün Kızı,
Şekeroğlan başlıcalarıdır.

d___n1.jpg

Geleneksel Seyirli Oyunlar

Orta oyunları

Kars, köy seyirlik oyunları ve ortaoyunları açısından da çok zengindir. Kına gecelerinde, düğünlerde oyuncular becerilerini sergileyerek seyircileri güldürürler. Tiyatronun temeli sayılan köy seyirlik oyunları, köylerde toplantıların, eğlencelerin en zevkli bölümleridir. Kervan Oyunu, Deve Oyunu, Köşe Oyunu, Yüzük Oyunu, Aşık Oyunu, Yaş Oyunu, Hortlak Bezeme, Harembaşı Oyunu, Yayık, Pişik bu oyunların başlıcalarıdır. Yörede, bir köyden öbür köye (oğlan evinden kız evine) gelin almaya giden oğlanın yakınlarına "atlı" denir. Bu oyunlarda da en güç roller atlılarındır.

Kervan Oyunu

Seyircilerin çevirdiği alana önce, koyun postu giymiş, yüzünü isle karartmış, başına da papak (başlık) geçirmiş kervancı gelir. Yanında iki de adamı vardır. Tipiye yakalanmış ve köye sığınmıştır. Muhtarı sorar. Kız. tarafından biri ayağa kalkarak, muhtar olduğunu söyler. Kervancı atlılardan birini göstererek, "hele şu sandalyeyi ver de önce oturayım, uzak yerden geliyorum, çok yorgunum, sonra konuşalım" der. Gösterilen atlı sandalye olur. Kervancı üstüne oturur. Sonra "bu gece bizi köyünüzde konuk eder misiniz?" diye sorar. Muhtar öbürlerine danışarak kalabileceklerini söyler. Kervancı, önce hayvanların evlere dağıtılmasını ister. Aklına gelen hayvanları sayarken, muhtar demesin ki ortada hayvan varmış gibi "bir eşeğim var, bir katırım var, bir ayım var, itim var" diye atlılara dağıtır. Kervancıyı da kendi evine götürmek üzere yanma alır, alandan alır. Bir süre sonra ya da düğün birkaç gün sürdüğünde ertesi gece, kervancı alana girer, muhtara teşekkür eder. "Siz bize çok iyilik ettiniz, havalar düzeldi, yola koyulalım, hayvanlarımı toplamaya geldim. Hepsini seslerinden tanırım. Hele ararsın bakalım eşeğim. Bakayım horozum da bir karışıklık olmasın sonra" der. Atlılar hayvan sesi çıkarır. Kimi kez de "bu benim kendimin sesine hiç benzemiyor" diyerek atlıları güç durumda bırakır. Gülüşmelerle oyun sona erer. Aynı oyun yörede Köse Oyunu adıyla da bilinir.

Körüyü Gapa (Körüğü Kapa)

Bu oyun da düğünlerde oynanır. Oyun bir kalaycı, iki de çırakla oynanır. Yüzleri kömürle karartılmıştır. Kalaycı, keçi kılından sakal takar, çırakların elinde birkaç bakır kap, bir buçuk metre uzunluğunda bir sopa ve bir kaç kalaycı aracı vardır. İzleyicilere kalaylanan kapları olup olmadığını sorarlar. Olumlu yanıt alınca usta çıraklara döner: "haydi oğullar getirin körüğü kuralım" der.
Atlılardan biri körük olur. Çıraklar onu apar topar getirip ortaya oturtur. Oyunlar gelinin onuruna yapıldığından eğlencelerde atlılar karşı çıkamazlar. Kalaycı çırakların yardımıyla elindeki sopayı ortaya gelen atlının ceketinin sağ kolundan sokar, sol kolunda çıkarır. Çırağın biri adamın arkasına geçerek sopanın iki ucundan tutar, bir körükmüş gibi sağa sola sallamaya başlar. Ağzından da körük gibi ses çıkarır. Öbür çırak kapları siler, usta da kap kalaylıyormuş gibi yapar.
O sırada bir kişi hızla alana girer ve: "usta ne durursun, baban öldü, hadi gidelim" der. Usta aldırmaz: "adam sende boşver, zaten çok yaşlıydı, çok kötüydü" di¬yerek işi sürdürür. Aynı kişi az sonra koşarak yine gelir: "usta anan da öldü" der. Usta yine aldırmaz "aman sende galmağal (kalabalık) eyleme, o zaten karımla geçinemezdi, çek körüğü" diyerek aldırmaz. Haberci sonuncu gelişte karısının öldüğünü söyleyince usta dövünmeye başlar: "Hayvah hay" der, "şimdi evim yıkıldı". Kendi saçıymış gibi körük olan atlının saçını yolar. Çıraklara "hele toplayın hacatı (araçları), kapayalım körüğü nefes almasın" deyip doğrulur. Körüğün ağzını kapatıyormuş gibi hazırlanarak ocak kurumunu adamın ağzına yüzüne sürer.

Pisik

En yaygın oyunlardandır. Pisik, yerli ağzında kedi demektir. Erkeklerden bir gün önce eve getirdiği eti karamanın yediğini öğrenir. Karısı ise "Eti pisik yedi" der. Kadın kocasını görmüyorrnuş gibi yaparak pisik türküsünü söyler ve oynar:
Tandıra koydum bacayı
Üstüne Örttüm keçeyi
Tez getir yarın acayı
Han harabın kedisi
Ev harabın kedisi Kocası türküye katılır
Böyle yüzsüz olur mu ?
Pisik de hırsız olur mu?
Kedi de değil kendisi
Kadın duymamışcasına türküsünü sürdürür. Oyun bu şekilde karşılıklı türkülerle devam eder.

Çocuk Oyunları

Yörenin çocuk oyunları, diğer yörelerdeki oyunlara benzer. Çocuklar büyüklerin oyunlarına da katılır. Aşık Oyunu, Yüzük Oyunu değişik adlarla Kars'la da görülür. Yüzük Kimde? oyuna da bunlardandır.

Yüzük kimde

Oyuncular bir dizi oluşturur. İçlerinden biri ebe olur. Tüm oyuncular arkalarını dönerek gözlerini yumar. Ebe elindeki kemerle dizidekilerden birinin eline vurarak "yüzük kimde" diye sorar. Eline vurulan kuşkulandığı kişiyi gösterir. Ebe bu kez onun eline vurarak yüzüğün kimde olduğunu sorar. Sonunda yüzüğü bulan ebe olur. Ebe de onun yerine geçer. Oyun böylece sürer.